top of page
Ömer Faruk BULUT

ÇOCUKLU BİR DÜNYA

Yazar: Ömer Faruk BULUT (10 Yaşında)



Zamanın birinde Nasmus adlı bir şehir vardı. Nasmus sakinleri bilime çok önem verirdi. Laboratuvarda türlü türlü deneyler yapılırdı. Bu yılda bilim insanları, neden çocuklar gibi pozitif ve mutlu düşünemiyoruz,  onlar gibi affedici ve dürüst olamıyoruz, diye düşündüler. Yetişkinlerin bazı durumlarda çocuk gibi düşünebilmesini sağlayacak bir şeyler bulmaya karar verdiler. Defalarca denediler, denediler ve denediler… Sonunda yetişkinlerin düşüncelerini çocuklarınkine çevirecek bir karışım buldular. Bu karışım papatya ve horoz şekeri kokuyordu. Eğer ufak bir dış etkiye maruz kalırsa bomba gibi patlıyordu. Fakat işler o gün ters gitti. Beheri taşıyan bilim insanı yanlışlıkla beheri düşürmesin mi.  Bu etkiyle beraber karışım  tıpkı bir nükleer bomba gibi bir anda tüm dünyaya yayıldı. Aniden bütün insanlar tamamen çocuk oldu. Neyse ki patlama sırasında fikri bulan bilim insanı sığınakta başka bir deney üzerinde çalışıyordu. Bu  yüzden  patlamadan daha az etkilendi. Görüntüsü bir çocuk gibiydi ama  hâlâ bir yetişkin gibi düşünebiliyordu. Çocukların şaşkınlıktan kurtulmaları sadece 10 dakika sürdü.  Sonrasında ne mi oldu dersiniz?

Sevindiler, hopladılar, zıpladılar, birbirlerine bakıp hayran kaldılar. İlk üç gün her şey şahaneydi. Herkes kaydıraktan kayıyor, oyunlar oynuyor, sınırsız çikolata ve şeker yiyordu. Ancak 10 yaşında ki çocuklar kaynakların sınırlı olduğunu fark ettiler. Herkes gereğinden fazla tüketiyordu ve üretim de yoktu. Ama sokakta sek sek oynayıp, kedi kovalayan çocuklar hem duygusal hem de fiziksel açıdan üretime uygun değildi. Bu sırada hiçbir makineye el atılamadığından sanayi yavaş yavaş çöktü. Ufak bir yaralanma da dahi çocuklar durdurulmaz şekilde ağlıyordu. En sonunda buna alışmaya karar verdiler. Artık bir yetişkinin yapacağı işte beş çocuk çalışıyordu. Hem çocuklar her gün yaşanan bu döngüden çok sıkılmıştı hem de artık yaşadıkları yerler kirlenmeye, bazı şeyler bozulmaya başlamıştı. Çocuklar zar zor  bozulanı onardılar. Devlet diye de bir şey kalmadığı için her şey birbirine girmişti. Çocuklar okula gitse de öğretmenleri olmadığı için yine oyun oynadılar ama zamanla oyun oynamaktan da sıkıldılar. Bütün bunlara rağmen mutlu birkaç çocuk  vardı.

Bir gün çocukların hepsi sanayideyken yanlışlıkla bir çocuğun eline iğne battı. Çocuk o kadar çok ağladı ki göz yaşlarından neredeyse küçük bir göl oluştu. Günlerdir dayandığı her şeyin acısını çıkarmıştı zavallı…  Birden aynı şekilde  bütün çocuklar ağlamaya başladı. Bu tıpkı bir virüs gibi yayıldı. O sırada bu fikri ortaya atan bilim insanı çok utandı. O an ‘Ne yaptım ben kimse mutlu görünmüyor, buna hemen bir çözüm bulmalıyım.’ diye düşündü.. O günden sonra çocuk görünümlü fakat  yetişkin gibi düşünebilen bilim insanı laboratuvarda günlerce çalıştı. İşte o karışım hazırdı. Bu kez madeni para ve deterjan gibi kokuyordu.  Aynı şekilde  beheri yere düşürdü ve gümmmm!! Bilim insanı nolur yetişkin olalım diye dua etti ve gözlerini açtı. Eveet  evet büyük uzun parmaklar, koca ayaklar her şey eskisi gibiydi. Hemen dışarı fırladı. Derin bir ohh çekti. Bu sırada bilim insanı içinden geçirdi ‘ Çocuklar hayal kuruyor, yetişkinler işe gidiyor, oh ne keyifli taşlar yerli yerinde…’

bottom of page