Annemin Sırrı
- Öykü Cenebağı
- 10 Nis
- 2 dakikada okunur
Yazar: Öykü Cenebağı (9 yaşında)
Çizer: Beyza Özdemir (9 yaşında) Editör: Hatice Hira Babur (12 yaşında)

Sıcak bir yaz günüydü. Odamın penceresinden süzülen güneş ışıkları, usulca göz kapaklarımı aralamaya çalışan nazik eller gibiydi. İçimde garip bir his vardı… Ama ne?
Yatağımdan kalkıp mutfağa yöneldim. Normalde bu saatte kahvaltı masası çoktan kurulmuş olurdu. Annemin sesi, mutfağı dolduran kızarmış ekmek kokusuyla birlikte evi sarardı. Ama bugün mutfak, terk edilmiş bir sahne gibiydi; sessiz ve ışıksız.
Tam odasına bakmaya giderken gözüm koridora takıldı. Annem oradaydı. Ama… Üzerindeki kıyafet, bir yabancının siluetini andırıyordu. Üzerinde benim okul formam vardı! Saçlarını at kuyruğu yapmış, sırtına da çantamı asmıştı.
“Anne?” diye seslendim. Ama annem, rüzgârın sürüklediği bir yaprak gibi sessizce kapıya doğru süzüldü. Şaşkınlıktan donup kalmıştım. Annem okula mı gidiyordu?
Hemen peşinden koştum ama sanki ayaklarıma görünmez zincirler bağlanmıştı. Ne kadar hızlı yürürsem yürüyeyim, ona yetişemiyordum. Sıcak hava yüzüme vuruyor, adımlarım balçığa batmış gibi ağırlaşıyordu. Açlığım, içimde büyüyen bir çukur gibi derinleşti.
Pastaneye girdim. “Simit verir misin?” demek istemiştim ama dudaklarımdan dökülen kelimeler bambaşkaydı. “Bir sınav verir misin?” Pastaneci, bir bilgenin her şeyi bilen bakışıyla gülümsedi ve elime bir simit tutuşturdu. Şaşkınlık içinde okulun yolunu tuttum.
Okula vardığımda, annemi kalabalığın arasında bulmaya çalıştım. Ona doğru ilerledim ama tam yakalayacakken önüme görünmez bir duvar örülmüş gibi sendeledim. Annem yine gözden kayboldu. Ders zili, eski bir saat kulesinin çanı gibi derinden ve titrek bir şekilde çaldı. Sınıfa girdiğimde donakaldım. Annem, benim sırama oturmuş, kalemini çıkarıp sınav kâğıdını bekliyordu. “Anne?!” diye fısıldadım ama beni duymuyordu. Yoksa bana mı küsmüştü? Dün akşam sofrayı kaldırmamıştım… Yoksa odamın halısına döktüğüm meyve suyunu mu fark etmişti?
Öğretmenimiz, “Herkes yerine!” dedi. Şok içinde boş bir sıraya oturdum. Çantam yoktu. Kalemim yoktu. Ellerimi ceplerime attım ama hiçbir şey bulamadım. Tam o anda sınıf kapısı açıldı ve içeriye bir kız girdi. Gözlerimi ovuşturdum. Bu… bendim! Ama nasıl? Ben buradayım, o da orada… Bana gülümsedi. “Merhaba,” dedi. “Ben senin iç sesinim. Bugün seninle birlikte sınava gireceğim.” “İç sesim mi?” diye kekeledim. “Evet,” dedi. “Senin içinde yankılanan korkular, umutlar ve endişelerim. Bugün senin yanındayım çünkü bu sınav senin için çok önemli.”
Annemin neden burada olduğunu sormak istiyordum ki iç sesim devam etti. “Annen burada değil. O sadece zihninin bir yansıması. Desteğini hissetmek istedin ve bu yüzden onu burada gördün.” Derin bir nefes aldım. Annem aslında burada değildi. Onu ben yaratmıştım, tıpkı iç sesimi yarattığım gibi. İç sesim, “Şimdi,” dedi, “kendine güven. Unutma, zihnin gökyüzü gibidir. Bazen fırtına kopar, ama güneş her zaman oradadır.”
Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım. Açtığımda sınıf, öğretmen ve sınav kâğıdı kaybolmuştu. Yatağımdaydım. Mutfaktan annemin sesi geldi: “Hadi tatlım, kahvaltın hazır!” Gülümsedim. Bugün sınavım vardı ama artık korkmuyordum. İç sesim ve annemin desteğiyle her şeyin üstesinden gelebilirdim.