Yazar: Ahsen Sezer (10 Yaşında)
Çizer: Hatice Rana Kaya (12 Yaşında)
Editör: Hatice Rana Kaya (12 Yaşında)
Merhaba, ben akrilik boyası Bulut. Gelin, size buraya nasıl geldiğimi anlatayım. Bir gün bu atölyede Deniz Hanım’ın benim rengimde bir boyaya ihtiyacı olmuş. Ben o sıralarda kırtasiyede uslu uslu bekliyordum. Kırtasiyeye geldi ve gülen bir yüzle raflara bakmaya başladı. Ne olduğunu anlamamıştım, beni görünce “İşte aradığım renk burada!” dedi ve beni atölyeye getirdi. Diğer boyalarla tanışmıştım fakat hiçbiri beni sevmemişti. Beyaz olduğum için benimle alay etmişlerdi çünkü onlar için renksizdim. Deniz Hanım bizim canlı olduğumuzu biliyordu ama bana kötü davrandıklarını bilmiyordu. Hep iyi anlaştığımızı sandı. Bir arkadaşım vardı ama o siyahtı ve bütün boyalar ondan korkuyordu. Çünkü siyah onların rengine karışırsa renklerini bozabilirdi.
Sabah uyandığımda başka bir atölyeye taşınacağımızı öğrendim. Bunun sebebi atölyeyi su basmış olmasıydı. Deniz Hanım atölyeyi satıp başka atölye satın almıştı. Atölyemizi seviyordum; o keskin kokusunu, pütürlü duvarlarını, mermerden zeminini, turkuaz rengi masasını özleyecektim. Deniz Hanım bizi özenle kolilere yerleştirdi. Kamyona bindik, yeni atölyeye doğru yola çıktık. Bu arada artık bir şeyden emindim, Deniz Hanım’ın altın bir kalbi vardı. Geçen gün en sevdiği limonlu keki gerçekten acıkmış olmasına rağmen ihtiyacı olan birinevermişti. Yolculuk bittiğinde hemen kırtasiyeye gittik ve yeni bir boya arkadaş bize katıldı, tabii o sırada yeniden benimle dalga geçtiler:
Pembe: Ne yapıyorsun renksiz, yoksa bizim gibi olamadığın için ağlıyor musun?
Bu söze ciddi ciddi kızmıştım ve şöyle dedim:
Beyaz (Bulut): Hayır, sizin gibi olmadığım için seviniyorum.
Bunu derken yüreğim ağzıma geldi çünkü ben sonradan fark etsem bile Siyah arkadan korkutucu bir şekilde diğer renklere bakıyordu.
Siyah: Arkadaşlar, beyaz da bir renktir. Yaptığınız doğru değil. Bir daha Beyaz’a bir şey söylerseniz, beni karşınızda bulursunuz.
İçime bir sıcaklık doldu, işte o an anladım. Yalnız değildim.
Siyah: Beyaz, yanıma gel. Bir şey diyeceğim. Sen de onu rahat bırak Pembe.
Pembe: Of, tamam ya!
Hemen yanına gittim ve teşekkür ettim.
Siyah: Teşekkür etmene gerek yok çünkü onlar taş kalpli. Eskiden bana da yapıyorlardı. Şimdi seni kahverengiyle tanıştırayım.
Çok şaşırmıştım. Siyah yeni gelen rengi tanıyor muydu yani? Kahverengi çok tatlı bir renkti, çok iyi anlaşmıştık. Diğer renkler onu dışlamadılar. Bu güzel bir haberdi ama yine de o onlarla takılmayı reddetmişti. Günler böyle geçti, bir gün Deniz Hanım bizi çağırdı:
Deniz Hanım: Bugün sizinle ilk tuvalimizi yapacağız, bu yüzden hepinize ihtiyacım olacak.
Herkes sırayla kendi renginden verdi. En sonda ben vardım, sıra bana gelmişti. O sırada:
Pembe: Ama onun rengi yok!
Buna kızdım ve “Yeter artık, ben de bir rengim!” dedim. Böyle dedikten sonra Siyah ile tuvalin üzerinde buluştuk. Sonuç inanılmazdı, ben Siyah’ı yumuşatmıştım, yağmur öncesi bulut rengine dönmüştü. Herkes çok şaşırmıştı. Siyah oradan bağırdı: “Biliyordum, sen bir mucizeydin!”
O günden sonra benimle bir daha asla dalga geçmediler. Çok iyi arkadaş olduk. Hatta bana Bulut ismini arkadaşlarım verdi. Şimdi ismimin neden Bulut olduğunu anlamışsınızdır.