top of page

Bir Ülkenin Yeniden Doğuşu

  • Zeynep Rüveyda Erengök
  • 1 Tem
  • 2 dakikada okunur

Yazar: Zeynep Rüveyda Erengök (10 yaş)

Çizer: Sare İzci (10 yaşında)

Editör: Zeynep Ebrar Koç (10 yaş)

   Bir çocuk vardı. Saçları üç yıldır yıkanmadığı için kahverenginden siyaha dönmüştü. Gözleri annesininki gibi yeşildi. Yaşıtlarından biraz kısa kalmıştı. O da bir soydan geliyordu elbette ama… Olmayan bir ülkenin soyu.

Yıllar önce ülkesinin hükümdarı kendisinden on sekiz kat küçük olan bir ülkeye saldırıp, dalga geçmeyi düşündü. Başarılı oldu da. Bundan on yıl sonra bu ülkeyi DKB yani Dünya Kurulum Başkanlığı yasakladı. Bazı vatandaşlar kalıp ülkesini savunurken bazıları kaçtı. Bu çocuğun ailesi de kaçanlardandı. Kaçarken çocuğu kaybetmişlerdi.

Çocuk adını unutmuştu. Ona sokakta Pislik! Diye sesleniyorlardı. O adını fakirlerin bilmesi yasak olan bir ülkede yaşıyordu. Aslında İspanya’da yaşıyordu tek başına.. Kendisine eski ülkesinin adının artık yok olduğunu söylemişlerdi.  Bu çocuk zenginlere karşı hiç kin beslemedi. Bu ülkede teknoloji yoktu, insanlar olmayan ülkeyi yasaklatırken bunu bilmeden kabullenmişlerdi yani teknolojisi olmayan ülkeyi geliştirecekti.

Kadınların üzerindeki kuş tüylü şapkaları, yerlere kadar uzanan elbiseleri ve kombinlerine uyan şemsiyeleri vardı. At arabalarının, atlarının toynaklarından çıkan takır tukur sesler onun hoşuna gidiyordu. Kendi kendine” Bir gün bende böyle olabilecek miyim? “diye soruyordu.

Bir gün ilk kez kendisine doğru yaklaşan güler yüzlü bir zengin gördü. Onu kolundan tuttuğu gibi at arabasına attı. Çocuk korktu, ağlamaya başladı. Geldiği yer kocaman pembe duvarı olan bir ev idi. Çocuğu bir odaya götürdüler. Yatak ve masa vardı. Tüylü  şapkalar, şemsiyeler ve elbiseler insanı büyülüyordu. Bunu fakir bir çocuğun gözünden düşünürsek bu şaşkınlıktan bayılırdınız.. İçeriye annesi gibi gülümseyen bir zengin girdi. Ona elbiselerden en beğendiğini giydirdi. Kocaman bir odada bir sürü kendi ülkesinden gelen arkadaşları vardı. Çocuğu başka bir odaya aldılar saçını annesi gibi yıkadılar. Saçı kahverengiye dönmüştü. Mutluydu çocuk, artık ona sahip çıkıyorlardı.

Çocuk yavaş yavaş eğitime başlamıştı. Yaşadığı ülkenin adını bile öğrenmişti. Ama bir sorun vardı. Gün geçse de şemsiyeler, renkler, at arabaları, evler gelişiyordu fakat  sadece eğitim aynı idi.

 DKB önce düşündü. Sonra vazgeçti. On yıl önce dağıttığı bu ülkeyi yeniden bir araya getirmek, bir çılgınlıktı.  Sonra teknoloji olmadan eriyip biteceklerini düşündü. Evet, ,evet ülkeyi bir araya getirmeliydi. Birden bir anons yankılandı dünyanın her yerinden. Anons şöyle diyordu: Olmayan ülke vatandaşları ülkenize geri dönüyorsunuz! Ama anons ülkenin gerçek adını söylemiyordu. Olmayan ülke deyip geçiyordu.

Onlara uçak gerekirdi ama hiçbir ülke uçak vermiyordu. Bir tek çocuk ve arkadaşları ülkesine gitti. Gülümseyen kadın onları at arabası ile bizzat götürmüştü. Orada bir tek çocuğun annesi ile babası vardı. Belki birkaç kişi daha.

Akrabalarının mezarlarını üzüntü içinde gezdiler. Sadece arkadaşları, annesi, babası ve çocuk. Arkadaşları on bir kişi idi. Arkadaşlarının aileleri gelmişti belki ama çocuklarının yaşadığını bilmiyordu.

Çocuk, aldığı eğitim ile ailesinin ve arkadaşlarının kaç kişi olduğunu saydı. Çocuk hemen yeni gelen vatandaşlar ile bir grup kurdu. Gruplar on kişilik idi. Daha sonra çocuk teknoloji üretmeye başlamadan yaşam alanlarını eski haline getirmeye çalıştı. Başarılı oldu da. Neredeyse çok yoğun süren bir yıl çalışmadan sonra herkes yaşayacağı yeri tamamlamış oldu.

Çocuk on üç  yaşındaydı . Ülkesine kazandırdığı şeylerden dolayı tüm olmayan ülke vatandaşları onu tanıyıp destekliyordu. Arkadaşlarıyla yaptığı teknolojik hamlelerden sonra bütün ülkeler Olmayan Ülke’nin  varlığını kabul etmişlerdi.

Sonra aradan yıllar geçti. Bu ülke çocuğun hükümdarlığında kendisinden on sekiz kat küçük veya büyük ülkelere teknoloji dağıttı. İspanyollar bu çocuğa verdiği zararı hatırlayıp kendilerini affetmediler. Çocuğu eğitenler çocuk ile gurur duydu.                                                                                                                                                           


©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page