Bulutlara Asılan Salıncak
- Elif Sena Bilgin
- 10 Nis
- 2 dakikada okunur
Yazar: Elif Sena Bilgin (12 yaşında)
Çizer: Esma Kaya (9 yaşında)
Editör: Şevval Akbaba (15 yaşında)

Mart ayının ilk pazar sabahıydı. Zeynep ve ailesi her pazar günü piknik yapmaya giderdi. Zeynep sarı saçlı, uzun boylu veakıllı bir çocuktu. Ayrıca piknik yapmaya bayılırdı. Ailesiyle birlikte kahvaltıdan sonra nereye gideceklerini düşünmeye başladı. Gözlerini kapattılar, kasabanın haritasında herhangi bir yere parmaklarını koydular. Ardından Zeynep’in annesi:
- Evet, bugün buraya gitmeliyiz.
Zeynep ve ailesi belirledikleri ormanda piknik yapmaya gittiler. Zeynep doğayı çok ama çok severdi. Ama en çok sevdiği şey salıncakta sallanmaktı. Annesi ormana varır varmaz sofrayı hazırlamaya başladı. Bu sırada Zeynep kendine salıncak kurabileceği bir ağaç arıyordu. Babası ise Zeynep’e şöyle dedi:
- Haydi, bugün salıncağını bulutlara kuralım.
Babasının şaka yaptığını zanneden Zeynep çok heyecanlandı. Babası eline bir ip aldı; ipin bir ucunu bir buluta, diğer ucunu da başka bir buluta attı. İşte, salıncak hazırdı. Zeynep bu devasa salıncağa yaklaştı, ardından salıncağa oturdu. Salıncak sallanmaya başladı, git gide hızlandı. Salıncak artık o kadar çok hızlanmıştı ki bulutlara değiyordu. Pof! Zeynep kendini bir anda bulutun üstünde buldu. Burası harika bir yerdi. Her yerpamuk gibi yumuşacık ve bembeyazdı. Zaten bulutları hep uçan pamuklara benzetmişti. Burası insana huzur veriyordu.Fakat bir sorun vardı. Buradan nasıl inecekti?
Zeynep düşündü, taşındı ve aklına salıncağa atlamak geldi. Salıncak buluta iyice yaklaştığında hızlıca ona atladı. Düşmemek için iplerine sıkı sıkı tuttundu. Ancak salıncak artık o kadar hızlıydı ki Zeynep birden salıncaktan fırladı ve sonra kendini ormanın bambaşka bir yerinde buldu.
Zeynep merakla etrafa baktı. Bir sürü ağaç vardı etrafında. Bazıları meşe, bazıları ise baobabtı. Etrafında daha bilmediği bir sürü ağaç vardı. Zeynep ailesi ile geldiği kamp alanının çok ta uzakta olmadığını düşündü ve yerdeki su birikintilerinealdırmadan, kendine bir patika aramaya başladı. Bir süre sonra bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başladı. Şimdi ailesinin yanında olsaydı sıcacık ıhlamurunu yudumlarken, çadırın içindeki, battaniyesinin içine girebilirdi. Zeynep annesini ve babasını çok özlemişti. İçinde büyüyen özlem ileailesini aramaya başladı. İç geçirdi:
- Şimdi orada olsaydım ıhlamurun yanında annemin çilekli kekinden bir dilim alırdım.
Tam o sırada Zeynep’in burnuna çilek kokuları geldi. Tıpkı annesinin çilekli kekleri gibi. Ancak etrafta hiç çilek göremiyordu. Zeynep gökyüzüne baktı ve havanın yavaş yavaş karardığını gördü. Annesi ve babası onu aramadıklarına göre Zeynep’ in hala bulutun üstünde olduğunu sanıyorlardı her halde. Zeynep çok ama çok üzgündü ve korkuyordu. Ya ailesini bir daha göremez ve asla mutlu olamazsa?
Zeynep, o geceyi iki yaşlı söğüt ağacının arasında, huzursuzca geçirdi. Evvelsi gün ailesini bulmayı umuyordu. Sabah erkenden ailesini aramaya kaldığı yerden devam etti. Sonra karşısında yaşlı, zayıf ama bir o kadar enerjik ve neşeli bir kaplumbağa gördü. Zeynep kaplumbağaya bu ormanda kamp yapan iki yetişkin görüp görmediğini sordu. Kaplumbağa gördüğünü söyledi. Zeynep ailesinin ne tarafta olduğunu sorduğunda kaplumbağa kuzeyi işaret etti. Zeynep hemen kaplumbağanın işaret ettiği yere doğru ilerledi. Çok heyecanlıydı, ailesi gerçekten orada olabilirdi.
Zeynep, bir süre ilerledikten sonra kamp çadırlarını gördü. Hemen ailesinin yanına gitti. Zeynep babasının kucağına atladı ama bir yandan da gece boyunca onu nasıl aramaya çıkmadıklarını anlamıyor ve bu duruma oldukça şaşırıyordu. Zeynep, babasıyla birlikte annesinin mis gibi kokan çilekli kekini yemek için annesinin yanına gittiler. Annesi yüzünde kocaman bir tebessümle yaptığı çilekli keki dilimliyordu. Zeynep çilekli kekini yerken anne ve babasına yaşadığı macerayı anlatmaya başladı. Zeynep ailesine kavuştuğu için çok ama çok mutlu olmuştu.