top of page

Bunlar Nasıl Oldu?

  • Beren Boztaş
  • 10 Nis
  • 3 dakikada okunur

Yazar: Beren Boztaş (9 yaşında)

Çizer: Elif Sena Uzun (9 yaşında) Editör: Şevval Akbaba (13 yaşında)

Kafama çarpan çantalar, itiş kakış... Bu karmaşayı hiç mi hiç sevmiyorum. Tam bir çile. Yıllardır aileme “Ben servisle gitmem,” diyorum ama dinlemiyorlar. Hele de kış mevsiminde soğuk ve yağmurlu bir pazartesi ise servis hiç çekilmiyor. Şu anda maalesef öyle. Neyse ki servisçimiz Muhittin abi ışınlanmayı bulmuşta bizi trafiğe takılmadan okula ışınlıyor. Ben servislere ve servis yolculuklarına karşı olan bu nefretimi düşünürken Beste ve Kerem’i başımda bana bağırırken buldum. Okula geldiğimizi ve inmemiz gerektiğini söylüyorlardı. Beste en yakın arkadaşım, Kerem ise sınıfın gevezesiydi!

 

İşte sınıftayız. Zil de çaldı! Al işte öğretmen de geldi! Öğretmenimizle selamlaşma ve ufak bir sohbettin ardından tatilde neler yaptığımızı sordu. Her kafadan bir ses çıkıyordu, herkes söz almadan hep bir ağızdan konuşmaya başladı. Herkes nereleri gezdiklerini anlatıp duruyordu. O sırada bense içimden “Hıh, peh! Millet gezedursun, Aslı evde otursun. Olacak iş değil,” diye düşünüyordum. Bu gürültülü ve karışık duruma daha fazla dayanamayan öğretmenimiz sert bir şekilde tüm sınıfı uyarıp tatilini anlatması için Ayşegül’e söz hakkı verdi. Ayşegül Antalya’ya gittiğini, uçsuz bucaksız seralar gördüğünü, muz bahçelerini gezdiğini, sahilde yürüyüş yaptığını ve tüm tatil boyunca kış değil de yazdan kalma günler yaşadıklarını anlattı.


Ayşegül’ün anlatacakları bittiğinde öğretmenimiz sınıfın gevezesi Kerem’e söz hakkı verdi:

- Öğretmenim ben yeşil bir ejderha sırtında uçtum, mavi denizin dibine dalarak deniz kızlarını gördüm, ışınlandım, bir profesör oldum, kaplumbağa sırtında uçtum ve son olarak sevimli devlerle tanıştım…  

 

Kerem’in söyledikleri karşısında tüm sınıf gülüp yok artık nidaları atmaya ve Kerem’i saçmalamakla suçlamaya başladı. Tüm sınıfın aksine Kerem’in anlattıkları bana oldukça ilginç gelmişti. Kerem’e karşı olan tüm önyargılarıma rağmen anlattıklarını nasıl yaptığını merak ettim. O sırada zil çaldı ve tüm sınıf baharda coşup kırlara doğru koşan kuzular gibi bahçeye doğru akın etti. Sınıftan birkaç kişi de Kerem’in peşinde derste anlattıklarının nasıl mümkün olduğunu anlamaya çalışıyordu. O bir kaç kişi de gittikten sonra bu kez ben soluğu Kerem’in yanında almıştım. Her ne kadar Kerem’den hoşlanmasam da anlattıklarının nasıl mümkün olabildiğini öğrenmek için Kerem’e oldukça iyi davranıp övgüler yağdırdım. Sonrada asıl meseleye gelip bunları nasıl yaptığını sordum. Kerem tüm gevezeliğine rağmen bu kez lafı uzatmayıp elime bir kitap tutuşturup koşarak bahçeye çıktı.


Ben tam kitabın kapağını açıyordum ki zil çaldı. Merakımı giderememiş olmanın verdiği kızgınlıkla eve gidene kadar dayanmaya karar verdim. Neyse ki birkaç saat sonra son zilçaldı. Hızla servise koştum. Birkaç dakika sonra evimin kapısında durduk. Koşarak zili çaldım, kapıyı annem açtı. Odama koştum, hızlıca yatağıma yattım ve Kerem’in bana verdiği kitabı okudum. Size kısa bir özet geçeyim: Profesör Be. bir ışınlanma makinesi icat eder. Ve masal dünyasına ışınlanır. Rehberi bir ejderhadır. Ve ejderha ona şöyle der: “Seni ben gezdireceğim.” Profesör çekinerek ejderhanın sırtına atlar. Gezerken uçan kaplumbağalar, denizkızları ve sevimli devleri görür.


Kitabı beğenmiştim. Sabah olmasını iple çektim. Sabahın altısında uyandım. Üstümü giyindim. Servisi bekleyemezdim. Okula koşarak gittim. Daha açılmamıştı. Biraz daha bekledim, açıldı. Sınıfa koştum. Soğuk, karanlık ve sessizdi. Işıkları açtım ve sırama oturdum. Biraz sonra sınıfa sırayla Suna, Tuğba, Can, Ayşegül, Ali, Berk, Ömer ve en sonunda Kerem girdi. Hızla kitabı ona götürdüm.


Kerem muzipçe gülüp kitabın nasıl olduğunu sordu. Kitabı beğendiğimi ama bu yaptığının hiç komik olmadığını söyleyip kitabı ona uzattım. Kerem kitaptaki sırrı anlamadığımı görüp hemen açıklama yaptı. Kitabı dolunaylı bir akşamda ay ışığına tutup önümde açılan portala girmemi söyledi. Bu sefer akşamı iple çekiyordum.

 

Sonunda akşam oldu ve ne şanslıyım ki o akşam dolunay vardı! Odama koştum, kitabı ay ışığına tuttum. Gerçekten deönümde pembe sisler içinde bir portal açıldı. Heyecanla ve biraz da korkuyla atladım içine. Bir laboratuvardaydım. Üstümdebeyaz bir önlük vardı. Tam o sırada karşımdaki ışınlanma makinesini gördüm. Kapısı açık bir şekilde adeta beni çağırıyordu. Daha fazla dayanamadım ve girip kapıyı kapattım. Gözümü kapattım ve kısa bir hareketsizlikten sonra kendimi bir ormanda buldum. Menekşe, gül ve nergis kokuyor; bir yandan da şırıl şırıl şelale sesi geliyordu. Tam o sırada sevimli, yeşil bir ejderha yanıma geldi ve beni gezdirmek istedi. Gerçekten de Kerem’in anlattığı gibiydi. Çok mutluydum ve hayatımın en heyecanlı gezisiydi. Gezinin sonunda sevimli ejderha beni, gökyüzünde pembe sisler içindeki portala ulaştırdı. Artık uyku vakti gelmişti. Bu sefer tatili iple çekiyordum…

 

 

 


 

                                                                                                                               

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page