top of page

Dişler Mi Konuştu?

  • Elif Mina Direk
  • 10 Nis
  • 2 dakikada okunur

Yazar: Elif Mina Direk (10 yaşında)

Çizer: Feyza Güneş (10 yaşında)

Editör: Kerem Alparslan (13 yaşında)

Sonunda Zehra’nın heyecanla beklediği ara tatil gelmişti. Çünkü ara tatil demek, anneannesi ile dedesine gitmek demekti. Zehra, bir gün önceden bavulunu hazırladı. Ödevlerini ve birkaç okuma kitabını koymayı da unutmadı. Şimdi geriye sadece sabahı beklemek kalmıştı. Uyudu, uyandı ve işte sabah… Hemen valizini kontrol etti ve babasıyla beraber eşyaları arabanın bagajına yerleştirdiler. Zehra, arka koltuğa uzun yolda yemek için üç tane mandalina, iki tane elma ve biraz da kuruyemiş tıkıştırdı. Yoksa bu yolculuk bitmek bilmezdi onun için. Zehra; biraz kitap okudu, biraz bir şeyler yedi ve dışarıyı izlemekten sıkılıp uyudu.


Birkaç saat sonra uyandığında anneanne ve dedesinin evi karşısında duruyordu. Arabadan indi ve bahçede onları bekleyen anneannesinin kollarına bıraktı kendini. Sarılmalar, öpmeler, hoş geldin beş gittinler, hâl ve hatır sormalar… Bu örüntüyü annesinin “Hadi gel Zehra, bavullarımızı yerleştirelim!” diye bağırması bozdu. Zehra, hemen bavulunu kendilerine ayrılan odanın bir tarafına koydu. Fırlattı desek daha doğru olur. Çünkü mis gibi nohutlu pilav kokuyordu her taraf. Zehra’nın en sevdiği yemeklerden biriydi nohutlu pilav. Ellerini yıkayıp sofraya koştu. Bu hâlini gören dedesi kahkahalarla “Zehracığım, yemek bir yere kaçmıyor ya. Hem daha pilav pişmedi,” dedi. Kahkahalar, gülüşmeler, kıkırdamalar…

Yemek yedikten sonra Zehra’nın üstüne bir yorgunluk çöktü. Hemen yatağına girdi. Biraz kitabını okuduktan sonra battaniyesine sarılıp derin bir uykuya daldı. Gece çok susamıştı. Mahmur gözlerini ovuşturup mutfaktan bir bardak su almaya gitti. O anda lavabodan bir ses geldiğini duydu. Hemen suyunu bitirip minik adımlarla ve korkuyla lavaboya yöneldi. Bir de ne görsün? Kocaman gülümseyen dişler, ona bakıyordu. Zehra gözlerini ovuşturdu, kendini cimcikledi. Belki de bir rüyadaydı. Tekrar baktı. Evet evet, dişler Zehra’ya bakarak gülümsemesini sürdürüyordu. “Merhaba,” dediler dişler. “Merhaba. Siz, siz nasıl konuşabiliyorsunuz?” Dişler kıkırdadı:

- Çok sıkıldık burada. Senin geldiğini duyunca sürpriz yapmak istedik. Bu iki ihtiyarla günler geçmiyor. Seninle yeni maceralar yaşayabiliriz.

- Konuşan dişlerle macera yaşamak mı? Kulağa çok tuhaf geliyor. Ne yapayım? Sizi alıp gezmeye mi götüreyim?

- Şahane fikir! Neden olmasın, hep aynı yerde durmak çok sıkıcı. Biz de yeni yerler görmek istiyoruz. Geçen gün televizyonda Mısır piramitlerini izliyorlardı. Harika yapıtlardı. Bu ihtiyarlarla patlamış mısır yemektense Mısır Piramitlerini görmeye gitmek isteriz.


Zehra bir kahkaha patlattı. Dişlerin gerçekten canı çok sıkılmıştı. Su dolu kapta sıkışıp kalmışlardı:

- Evet, ben sizi sabah olunca gezintiye çıkarabilirim.

O sırada arkasında dedesinin sesini duydu:

- Zehra, kızım. Sen ne yapıyorsun gecenin bir yarısı bizim takma dişlerle?

- Hiç dedeciğim. Şey, düşündüm ki biraz sıkılmışlardır. Sohbet etmek istiyorlardır.

- İlahi torunum, takma dişler hiç konuşur mu? Hadi yatağına. Yol yorgunluğu senin kafanı karıştırmış. Sabah sana harika bir kahvaltı hazırlayacağım.


Zehra dişleri yerine koyup lavabodan çıkarken kendi kendine güldü. Konuşan dişlerle gezmeye çıkmak, keşke gerçek olsaydı… Sabah kahvaltıda anneannesinin dişleri sanki daha bir mutlu görünüyordu. Dedesinin dişleri ise kıs kıs gülüyordu. Bu dişler gece olunca gerçekten konuşuyor muydu bilinmez, ama Zehra’nın bildiği bir şey vardı: Bu evde olmayı çok seviyordu. Her geldiğinde ilginç bir şeyler mutlaka olurdu.

 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page