Yazar: Zehra Aktaş (12 yaşında)
Editör: Alin Tunca (11 yaşında) Çizer: Zeynep Bera Tozlu (12 yaşında)

Milyonlarca dilekçe cumhurbaşkanına yağıyordu. Hepsi de parayı kaldırması içindi. Başkan düşündü, taşındı sonra parayı sadece iki aylığına kaldırmaya karar verdi. Bu kararını açıkladı fakat uygulamaya geçmesi için bir şartı vardı. Bu şart ise herkesin harcadığı parayı süre bittiğinde gereken yerlere ödemesiydi. Herkes normal yaşantısına devam etti. Akşam haberlerde eski başkanın görevden ayrıldığını; yerine başka bir başkanın geldiğini gördüler. Sabaha kadar gelen dilekçeler üzerine yeni başkan parayı sonsuza dek kaldırdı.
İlk gün herkes şoktaydı. İkinci gün ise evler tıka basa poşetlerle dolmuş, adım atacak yer kalmamıştı. İnsanlar, “Nasıl olsa para yok,” diye her şeyi alıyordu. İnanır mısınız, Ankara’da yaşayanlar balina bile aldılar yahu. Ne yapacaksın balinayı? Sağın, solun, önün, arkan kara zaten. Neyse, bir hafta bu şekilde devam etti. Herkes çok mutluydu. Fakat “Nasılsa para yok,” diye insanlar zorunlu olarak gittikleri işlerine gitmemeye başladılar. Zaten işlerinden nefret ediyorlardı, neden gideceklerdi ki? Herkes evinde miskin miskin yatıyor; sabahtan akşama kadar televizyon izliyordu. Sonunda başkan eğer çalışmazlarsa parayı kaldırmayacağını söyledi.
Ama kimse çalışmadı. Yağmalama başladı ve herkes yerinden kalkmadığı için obez oldu. Alışveriş yapmak için bile dron göndermeye başladılar. Dronlar evin penceresinden çıkıyor; marketin penceresinden giriyor, alacağını alıp geri dönüyordu. İnsanlar ise evde duran poşetleri açmadan yenisini alıyorlardı. Poşetler o kadar birikmişti ki dışarıdan gelen biri olsa kapıyı açamazdı. Bir de insanlar agresif olmaya başlamıştı. Yapacak işleri, gidecek okulları olmadığından teknoloji bağımlısı olmuşlardı. 3 yaşındaki bebek, abisine üzerinde ısırılmış bir meyve olan bilgisayarın özelliklerinden bahseder mi yahu?
Sokaklar bomboştu. Sadece telefonu olmayan çocuklar dışarıdaydı. Bu çocuklardan iki tanesi Ece ve Gülşah’tı. Karşılaşıp kaynaştılar ve komşu olduklarını fark ettiler. İkisinin de yanakları kızardı. Domatesler nasıl kızardıklarını görselerdi, “Ben baya beyazmışım,” der kızarmak için kumsala giderlerdi. Neyse, patlıcana domatese girmeye gerek yok. Maydanoz muyuz ki biz onların işine burnumuzu sokalım?
Ece ve Gülşah bu işe bir dur demeye karar verdi. Diğer arkadaşlarını topladılar ve kartlar yazmaya başladılar. Ece ve Gülşah’ın ailesi paradan önce de teknoloji bağımlısı ve obez oldukları için bu işten en iyi anlayan onlardı. Bu kartlar paranın iyi kullanıldığı zaman çok faydalıyken kötü kullanıldığı zaman dünyadaki en sevimsiz şey olduğunu anlatıyordu. Ayrıca hareketsiz kalmayı bağımlılıkları ve obezite hastalığını organlar anlatıyordu. Dronlarıyla her kapının önüne birer tane bırakırken başkanın evinin önüne yirmişer tane bıraktılar. Ve sonunda işe yaradı. İnsanlar kalkıp işlerinin başına döndü. Zayıflamaları pek kolay olmadı ama tüm çocuklar anne babalarına, dayı yengelerine, teyze amcalarına, hala eniştelerine yardım ettiler. Ve parayı kötü kullananları, kötü kullanmadan uyardılar onlara güzelliği öğrettiler.