Yazar: Sabiha Ceren Karaçor (11 yaşında)
Editör: Emine Yaren Öcal (14 yaşında)
Bir zamanlar, Renkli Kuşlar ülkesinde kıskanç bir kuş yaşarmış. Her kuşun ayrı bir renk taşıdığı bu ülkede kıskanç kuş, kendi renginden hiç hoşlanmazmış. Başka kuşlar onun rengini çok severlermiş ama kıskanç kuş en renkli kuş olmak ister, mutlu olmazmış. Bir gün kıskanç kuşun aklına güzel bir fikir gelmiş. Gökkuşağının renklerini toplayıp birleştirecekmiş. Kendini bu renklerin karışımı ile boyayacak, en renkli kuş olacakmış. “La” zamanının yarın olduğunu öğrenmiş. La zamanı, büyük kapının yılda bir kez açıldığı zamanmış. Büyük kapının ardında şelaleler, gökkuşakları ve hayal edilmeyecek güzellikte daha bir sürü şey varmış. Kaf Dağı’nın tepesinde, Anka Kuşu tarafından açılacak büyük kapının açılışını iple çekiyormuş.
Kıskanç kuş, büyük kapıdan içeri girince en büyük gökkuşağını seçmiş. Bütün renklerini kapaklı bir kovaya doldurmuş. Neşe içinde evine giderken hayranlarına hangi kalemle imza atacağını düşünmeye başlamış. Kıskanç kuş eve geldiğinde kovadaki renkleri bir havuza boşaltmadan önce gözlerine pamuklu bezini geçirmiş. Hassas gözlerine boya kaçmasını istemezmiş. Son kez renkleri çalkalayıp içine boşalttığı havuzuna balık gibi dalmış. Boya dolu kovasında yüzerken “Keşke şampuan getirseydim. Renk duşu alırdım. Rengârenk boyanın kokusunu bastırabilirdi. Neyse…” diye düşünmüş.
Aynanın karşısına geçmiş. Pamuklu bezini çıkarmış. Boya bulaşmadan önce yeşil renk olan bezi şimdi bembeyazmış. Aynaya baktığında hayal kırıklığına uğramış. Dizlerinin üzerine çöküp acıklı bir müzikle ağlamak istemiş. Çünkü kıskanç kuş artık bembeyazmış! Renklerin karışımının beyaz olduğunu bilmeyen kıskanç kuş, sonsuza kadar beyaz olarak kalmış. Elinizdekinin değerini bilin, kıskanç kuş gibi üzülmeyin…