top of page

Hakkımızı İstiyoruz

  • Ayşe Zümra Bağcı
  • 30 Haz
  • 3 dakikada okunur

Yazar: Ayşe Zümra Bağcı (10 yaşında)

Çizer: Hatice Ebrar Dürüyen (12 yaşında)

Editör: Zeynep Neva Yıldız (11 yaşında)

 Ankara’da minik bir okul vardı. Bahçesinde çiçekler açardı. Bu sevimli okulun bahçesinde çocuklar her zaman neşeyle oynarlardı. Kimse onlara karışmazdı. Ancak bir gün her şey tersine döndü.0 gün ülkenin başkanı yeni bir yasa çıkarmıştı:

'Çocukların, derslerinden geri kalmamaları için, oyun oynamaları devlet tarafından yasaklanmıştır.'

Herkesin hoşuna gitti bu yasa. Sonuçta başkanları, onların çocuklarını düşünüyordu. Daha ne olsundu? Hemen o gün düzenlemeler yapıldı. Sıkı ceza sistemleriyle her şey kontrol altına alındı. Evlerdeki tüm oyuncaklar atıldı. Oyun parkları yıkıldı. Çocuklar hep ders çalışmaya zorlandı. Sadece onlar memnun değildi bu durumdan.

  O gün de okul bahçesinde ders çalışıyorlardı çocuklar. Çünkü artık okul yönetimi, çocukları teneffüste dışarı çıkartıp ders çalıştırıyorlardı. Sonuçta temiz hava eğitim için şarttı ama oyun değildi(!).

  O anda duvarın dibinde çalışan çocuklar az ilerideki kelebekleri gördüler. Kelebekler kendi aralarında oynuyorlardı. Çocuklar kelebeklere imrenerek baktılar. Ders çalışanlardan Ayşe’nin bu duruma canı sıkıldı. Belli belirsiz bir sesle;

-Keşke şu kelebekler gibi oynayabilsek. Hayattaki her şey ders değil ki! Acaba yetişkinler bunu anlayacak mı? Zaten dersi dikkatle dinliyorum. Ek olarak ders çalışmaya gerek yok ki!              

Zeynep, Ayşe’ye hak vermişti. Yalnız, tam bunu söyleyecekken nöbetçi öğretmenin sesi gürledi:

-Siz ne konuşuyorsunuz orada? Burası okul hatırlatırım!

Ayşe, öğretmene diklendi:

-Öğretmenim konuşmak yasak mı?

Nöbetçi öğretmenin hoşuna gitmedi bu cevap.

“Bana cevap verme! Dersine dön!” diye kükredi. Çocuklar çaresiz, çalışmaya başladılar. Ama Zeynep’in aklına bir fikir gelmişti. Hemen diğer arkadaşlarıyla paylaştı. Gece buluşmak için sözleşip ayrıldılar.

   Çocuklar sözleştikleri gibi o gece buluşup yönetim binasına gittiler. Yöneticilerle konuşmayı düşünüyorlardı. Ancak sorunlar bahçe kapısında başladı. Kapıdaki güvenlikçi, çocukları içeriye almak konusunda isteksizdi. Çocuklar da duvardan atlamaya karar verdiler. Hepsi sırayla atladılar. Yalnız Ayşe, bacağı ağrıdığından atlayamadı. Onun geride kaldığını fark eden Aslıhan, hızla geriye döndü. Seslendi:

-Ayşe, elimi tut hemen!

-Şşşşşt!                                            

Maalesef Ayşe bu uyarıyı yapmak için geç kalmıştı. Sesi duyan güvenlikçi:

-Kim var orada?

Ses gelmeyince o tarafa yürüdü. Ayşe ile Aslıhan son anda saklanmıştı. Güvenlikçi kafasını az çevirse çocukları görecekti. Neyse ki korktukları olmadı. Rahat bir nefes aldılar.

   Nihayet çocuklar duvarı geçmeyi başarmıştı. Yönetim binasına doğru ilerlediler. Kapının üstündeki süslemeler, kapıya sanat eseri görünümü veriyordu. Çocuklar kapıdaki desenleri inceledikten sonra Aslıhan, kapı kolunu heyecanla çevirdi. Ancak kapı kilitliydi! Kilidi açmaya çalışırken Aslıhan, söylendi:

-Kardeşim bu kapıyı niye kapatırsınız? Nasıl gireceğiz şimdi?

 Zeynep, alaycı bir tavırla:

 -Dışarıya 7/24 açık olamadı. Kusura bakma!

Bunu söyledikten sonra kıkırdamaya başladı. O anda zihninde şimşek çaktı.”Hayıııııııırr!”diye sızlandı .Neslihan, ona dönüp bakınca:

-Sizce kim sürekli işyerinde durur? Bence içeride kimse yok. Yani biz o kadar boşuna kürek çektik. Ooooooff!

“Tabi örümcekler dışında!” diye eklemeyi de unutmadı. Göz ucuyla Ayşe’ye baktı. Örümcekten korkan arkadaşının yüzü kızarmıştı. Dik dik Zeynep’e baktı ancak sonra dayanamayıp makaraları koyuverdi. Aslıhan araya girmese daha güleceklerdi. Neslihan, asıl konuya dikkatleri çekti.                                          Duvardan atlayacaklardı ama nasıl? Önden bir gözcünün gitmesine karar verdiler. Ayşe gönüllü oldu. Kapıya doğru ilerledi.

Etraf zifiri karanlıktı. Aslıhan’ın çıkardığı fener sayesinde önlerini görüyorlardı. Kapıda kimse yoktu. Ayşe, çocuklara işaret verince koşup kapıdan çıktılar. Eve döndüler.                                                     Daha sonra defalarca farklı yöntemler denediler ancak başarıya ulaşamadılar. En sonunda şanslarını internetten denemeye karar verdiler. Artık sosyal medyada çocukların yazdığı iletiler vardı:

 ‘Oyun oynamak çocukların hakkıdır. Hakkımızı istiyoruz!’

 ‘Oyunlar pamuk şekere benzer. Çünkü hem tatlıdır hem çocuğu motive eder.’

 

 Halk toplandı. Eylemler yapıldı. Başkanlık seçimine kadar sürdü bu eylemler. Yeni başkan halkın baskısına dayanamayıp yasağı kaldırdı. Çocuklar, mutluluğun yanında üzgün ve kızgındı çünkü ülke, onların katkılarını unutmuştu. Kendilerini teselli etmeye çalışsalar da bunu hiç unutamadılar. Yine de oyun oynamak, hepsine değerdi!                                     

                                                             

                                                                                               

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page