Hayvanları Hapseden İnsanlar Adına
- Bahar ASLANER
- 10 Nis
- 3 dakikada okunur
Yazar: Bahar Aslaner (11 yaşında)
Editör: Sude Saygın (13 yaşında)

Daha yavru bir ayı iken insanlar yaşam alanlarımızı daraltıyor, kendilerince evler yapıyorlardı. İnsanlar ormanlarımızı yok etmeden önce ormanların güzelliği akıl alınamazdı. Renk renk ufka kadar uzanan laleler, cıvıldayan kuşlar, masmavi gökyüzü, göllerde yüzen tatlı ördekler, kuşların gözünden canlı yeşil rengini almış halis çimler...
Fakat artık öyle bir yer sadece senin hayal gücünle oluşuyor. Çünkü artık öyle bir yer yok. Kendimi şuan bir hapishanede gibi hissediyorum. İnsanlar o kadar cahil ki beni kutup ayısı sandılar. Bizlere bir alan belirlediler ve bana buzdan ev yaptılar. Bana mı, insanlara mı yazık inanın bilmiyorum.
Bir yaz günü sabahı uyandığımda annemin kucağındaydım ve kaçıyorduk. Havada uçan kuşlara nişan alan garip giysili adamları gördüm. Korkunca annemin kucağından fırlayıp düştüm. Annemde, diğer hayvanlarda görünmüyorlardı. Yanıma ölü kuş düşünce korkup yana sürüklendim. Keşke o garip insana çarptığımı daha önceden fark etseydim…
- Seni küçük yaratık, bizimle geliyorsun.
Yani anlayacağınız o günden beri burada yaşıyorum.
Bir gün postacı yanıma geldi:
- Al bakalım koca adam, mektubun var.
- Kime, bana mı?
- Sence?
- Kimden geldi ki?
- Aç bak.
Mektubu açtığımda en altta “Pensu” yazıyordu.
“Sevgili (her kimsen) Ben Pensu. Senin gibi buraya hapsedilmiş bir penguenim. Öylesine bir adres yazdım sen çıktın. Tam karşımda Aslan Teyze, sağımda Papağan Kardeşler, solumda Maymun Şeker Kız ve arkamda da kiralık alan var. Seninkini de yazarsan sevinirim. Görüşmek dileğiyle.”
Ben de bir mektup yazmaya karar verdim. “Merhaba. Ben Ayı, düpedüz Ayı. Bana kimse isim koymadı. Bende normal bir boz ayıyım. Fakat beni buzdan bir evde tutuyorlar. Cahil insanlar işte. Tam arkamda çitler var. Yani tam sınırın olduğu yerdeyim. Sağımda yavru at, Meri var. Solumda Flamingo Sevmi Teyze. Önümde Kurbağa Şehmuz Amca. Hikâyen ne?” Birkaç gün sonra cevap geldi. “Hikâyem şu, küçükken babamla birlikte buzdan kalemizde yaşıyorduk. Bir gün kocaman uçan bir taşıttan maskeli adamlar indi ve bizi aldılar. Sonra buradayım işte. Peki senin hikâyen ne?” Bunu okuduktan sonra bende hikâyemi yazdım ve bu böyle devam etti.
Artık yakın dostlar olmuştuk. Ama mecazi anlamda. Her hafta birbirimizle mektuplaşıyorduk. Bir gün bu yaşadığımız hayattan sıkıldığım için Pensu'ya teklif mektubu yolladım. İçinde kaçma planı vardı. Kabul ederse birlikte kaçabilirdik. Birkaç gün sonra mektup yerine Pensu'nun ta kendisi geldi.
- Merhaba, beni hatırladın mı?
- Pensu, burada ne işin var?
- Mektup yazmaya üşendim. Kendim geldim. Kaçış planını uygulayalım.
- Tamam, ben hazırım.
Gece olduğu için güvenlik nöbet tutuyordu. Tek kaçış yolu kanalizasyondu.
Güvenliği atlatıp kanalizasyonun kapısını açtık.
- Olamaz, herkesi uyandırdık bile!
- Biri fenerle geliyor!
Hemen kanalizasyona girdik. Hiçbir şey görünmüyordu. Ellerimizi sıkıca tutuşturmuştuk.
- Pensu, diğer elimi tutmana gerek yok.
- Onu ben tutmuyorum ki!
Kalbim atmaktan duracak mıydı, çıkacak mıydı bilmeden ayı kükremesini patlattım ortaya.
- Ne bağırıyorsun ayı kardeş! Öbür kıtadaki ayılar bile duydu.
- Sen kimsin?
- Timsah. Buradan kaçtığınız belli. Hem burası kanalizasyon değil akvaryum. Gelin bakın, şurayı açınca çıkarsınız. Çabuk olun!
Pensu ile açmayı deniyorduk. Küçükten hareket etmeye başlamıştı rögar kapağı. Açık ve upuzun bir merdiven çıktı karşımıza. Yukarıdaki kapak hareket etti.
- Ayı kaçmış! Herkes gelsin.
Pensu ile birlikte “Olamaz!” diye bağırdık. Hemen merdivene koştuk. Hızlıca çıkarken yanımdaki su borusunun beni kaldıramayıp su püskürttüğünü fark ettim. Daha hızlı çıkmaya çalışıyordum. Ama onlarda hızlanıyordu. Daha çıkmayı tamamlamamışken yan tarafta bir boşluk olduğunu fark ettim.
- Pensu. Buraya gel.
Hemen oracıkta küçük bir oda vardı. İçine girdik ve kapı kapandı. Ne olduğunu önce anlamadık sonra Pensu:
- Bu bir azansöf.
- Azansöf mü?
- Öyle hatırlıyorum. İnsanlar diyordu.
Birden bir ses geldi. “Asansörden ininiz.”
- Ne azansöfü, asansörmüş.
Çok uzatmadan çıktık dar odadan. Karşımızda parmaklıklarla örülmemiş bir arazi vardı.
- Kurtulduk!
Oradan tamamen ayrıldık. Bundan sonra ne bizi gören olmuştur, ne de duyan...