Yazar: Berra TOPARLI (9 Yaşında)
Editör: Salih DOYGUN (10 Yaşında)
Şef Editör: Yağmur KARACAN
O ıssız günlerden biriydi. Ağaçlar usulca sallanıyor, kimseden çıt çıkmıyordu. Bulutların rengi açık maviden koyu griye dönüşüyordu. Arada bir yağmur yağıyor, evlerin camlarında damlalar birikiyordu. Sessizliğin hâlâ sürmekte olduğu bir anda küçücük bir kulübede sarı bir ışık yanıverdi. İçeriden tabak çanak sesleri, bacadan sıcacık bir duman göğe yükseldi. İşte, o zaman kahramanımız da doğuverdi.
O ıssız geceden sonra aradan çokça zaman geçti. Kahramanımız doğdu ve büyüdü. Yaşadığı yerin hiç canlı bir yanı olmadığından eşyalarını toplayıp oradan uzaklaştı. Yeni bir yaşam süreceği yerde kendisine uygun bir ev buldu. Bu ev onun için yeni başlangıçlar ve yeni bir hayat kapısı olacaktı. Ve öyle de oldu.
Taşınmasından sonraki gün kuşların cıvıltılarıyla uyandı. Küçük mutfağında kendine güzel bir kahvaltı hazırladı. Afiyetle yemeğe başlayacakken ekmeğin içinden bir yıldız çıktı. Yıldız konuşmaya başladı. Kahramanımız ise çıt çıkarmadan dinledi. Yıldız şöyle diyordu: “Şimdi sana bir görev vereceğim. İstemezsen yapmak zorunda değilsin. Görevin şu: Yaşadığın tüm anıları hatırlamanı sağlayacak kütüphanenin düzenlenme işi. Çünkü hayaletler bir süre sonra yaşadığı her şeyi unutur. Bu kütüphane senin göbeğinde. Oradan anılarını görebilirsin. Sana soruyorum bu görevi istiyor musun? Eğer istiyorsan kütüphanendeki anıları düzenlemeye hemen başlayabilirsin. Kabul ediyor musun?”
Hayalet hiç duraksamadan “Evet,” dedi. O cevabı verdiği an yıldız içinden bir kart çıkartıp göğsüne yerleştirdi ve “Başarılar!” diye fısıldadı. Kartın üzerinde “HİKÂYE TOPLAYICISI” yazıyordu. Altında da onun yeni ve sade adı: “HAYALET”
Hayaletin yaşadığı bütün her şey ama her şey anı olarak kütüphanesine gidiyordu. Bu hayaletin hoşuna gidiyordu. En azından artık uğraşabileceği yeni bir görevi olmuştu. Gününün birkaç saatini bu görev için harcıyordu. Hayalet o gün bir ağacın altında kütüphanesini düzenlemenin ona iyi geleceğini düşündü. Bu düşünceyi onaylayarak hemen dışarıya koştu. Yemyeşil çimlerin arasında sırtını ağacın gövdesine yaslayıp oturmak en sevdiği şeydi. Dans ede ede ağacın yanına vardı. Sonra kütüphanesine doğru eğildi. O sırada bir şey fark etti. Anılarının başlıkları yoktu! Bu biraz zor olacaktı ancak buna değerdi. Sırayla bütün anılarının içini açıp başlıklarını oluşturdu. İşini kısa sürede bitirdi.
Kütüphanesi pırıl pırıldı. Hatta rengârenkti de. O gün aklına bir fikir geldi. Aslında fikrinin amacı kütüphanesiyle gezip dolaşmak ve birazcık gururlanabilmekti. Ama sanırım bunu yaparken amacını unutuvermişti.
Hayalet ertesi sabah mutlu ve fazlasıyla gururluydu. En sevdiği siyah-beyaz ayakkabılarını da giyince havalı insanlardan farkı kalmamıştı. Hemen dışarı çıktı. Dolaştı, dolaştı sonra birkaç başka hayaletin arkadaşlarıyla ne kadar mutlu olduklarını görünce kıskançlıktan yanakları kızardı. O sırada kütüphanesinde bir anı daha oluştuğunu gördü. Kıskançlığının nasıl olduğunu öğrenmek ya da bilmek istemiyordu. Kütüphanesine vurmaya başladı. O kadar sert vurdu ki aniden bir çatlak oluşuverdi. Şaşırmıştı. Etrafına bakınca herkesin gözlerinin ona döndüğünü fark etti. Korkudan, üzüntüden ve pişmanlıktan büzüldü, herkesin ortasından geçip giderek eve vardı.
Evin kapısını hışımla kapattı ve gözyaşlarına boğuldu. Bir gözyaşının içinden yıldız çıkıverdi. Hayalet, “Çok pişmanım. Hiç böyle olmasını istemedim,” diye kekeledi. Yıldız ise bunun için gelmediğini, sadece kütüphanesini tamir etmek istediğini açıkladı. Hayalet ona güvendiği için ayağa kalktı ve yatağına oturdu. Yıldız onun kütüphanesini tamir ettikten sonra uyumasını istedi. Sonra düşünüp bir çözüm buldu. Ona arkadaş bulacaktı.
Pişmanlık dolu o günden sonra aradan iki gün geçti. Hayalet göz önünde bulunmaktan fazlasıyla kaçınmaya çalışıyordu. Ancak o gün yıldız tekrar belirdi. Ona planından bahsetti ve yarın yeni arkadaşının onunla tanışacağını anlattı. Hayalet onu şaşkınlıkla ve mutlulukla dinliyordu. Yıldıza teşekkür üstüne teşekkür etti. Sabırsızlıkla yarını beklemeye koyuldu.
Ertesi gün erkenden kalktı. Saat 08.00 idi. Saçını taradı, kıyafetlerini giymeye koyuldu. Bu sefer en sevdiği kıyafetlerini giydi. Çok şık görünüyordu. O bunları yaparken saat de ilerledi ve 12.00 oldu. Evden apar topar çıktı. Heyecanlıydı. Hem de çok…
Bizim hayaletin de kütüphanesi işte böyle anılarla doluydu. Mutlu anıları, üzgün anıları ve daha nicesi. Hayalet gün geçtikçe yaşlandı ancak her geçen gün umutlandı. Yeni yeni anılar ekledi kütüphanesine. O eski evinde oluşmuştu bu anıları. Ancak bunca anıları da bambaşka bir hikâyenin kahramanı yarattı. Şimdi sıra bizim hayalette. Sence nasıl bir hikâyeye yol açacak bu sefer de?