Yazar: Eslem Ravza DURAN (13 Yaşında)
Editör: Nahide Rana CAN (11 Yaşında)

Bir varmış, bir yokmuş.
Yedi tepenin ardında ismi olmayan bir köy varmış.
Bu köyde fakir bir adam doğmuş.
Ana baba ölünce elde avuçta bir şey kalmamış.
Köyden ayrılmak zorundaymış.
Az gitmiş, uz gitmiş; dere, tepe düz gitmiş.
Nihayet varmış, methini çok duyduğu şehre.
Çıkmış kralın karşısına; istemiş bir ev, bir araba,
Kral onaylamayınca başlamış söylenmeye tek başına.
Söylenirken durdurmuş bir kadın onu yolda,
Dikkat etmesini söylemiş, kelimelerine.
Adam sanmış ki kadın kralı korumakta.
Söylenmeye devam ederken sitem etmiş ona da.
Ama kadın çekmiş onu bir ağacın altına,
Başlamış anlatmaya.
Adam öğrenmiş ki şehir lanetli,
Başlamış dinlemeye pür dikkat.
Meğerse o dönemin kralı,
Çağırmamış kutlamaya cadıları.
Bunun üzerine Artemis sızmış, insanların arasına,
Lanet okumuş onlara.
Lanet ise, kelimelermiş.
Haram olmuş insanoğluna konuşmak.
Varsa yasaklı kelime kullanan,
Hazırlansın demişler ölüme.
Dağıtılmış “Karanlığın Kelimeleri” isimli liste.
Böyle böyle şehir gelmiş bugünkü haline.
Adam duyunca hikâyeyi,
Minnettar olmuş kadına.
Gitmiş ormandaki bir mağaraya.
Yakmış kendine bir ateş;
Geceyi geçirmiş orada.
Ancak ince giysisinden çıplak sırtını yalamış rüzgâr.
Sabah uyandığında üstü örtülü bulmuş kendini.
Bakmış ki uyandığı yer, bir ev; hem de cüce evi gibi.
O anda büyümüş kapı, girmiş içeri merhametsiz güzel bir bayan.
Sormuş adama: “Şehirde yeni misin?”
Adam sallamış kafasını.
Cadı olduğunu öğrendiği merhametsiz kadın dönmüş yüzünü:
“Sana listeyi vereyim.”
Uzatmış adama listeyi, ancak adam almış konuşmama kararı.
Cadı demiş gidebilirsin, adam kaçmış arkasına bile bakmadan.
Korkuyla düşünmüş.
Şimdi ne yapacakmış?
Bir daha özgürce konuşamayacak mıymış?
Küçüklüğünden beri fakirmiş, fakir olmasına.
Farklıymış ama onun zenginliği.
Konuşmakmış meğer onun tüm serveti,
Kelimeler ise paraları olmuş her daim.
Sıkıntıyla dolaşırken ormanda,
Çıkmış karşısına bir aksakallı amca,
Laneti kırmayı teklif etmiş ona.
Adam tereddüt etmiş başta,
Fakat ikna olmuş sonunda.
Beraber gitmişler gizli bir bodrum katına.
Görmüş bizim adam, kaynayan koca bir kazan.
Aksakallı, malzeme getir demiş ona.
Adam malzemeleri sorunca, aksakallı başlamış saymaya:
“Üç damla mutluluk gözyaşı,
İki tane kaft yaprağı,
Dört tane de mavi keten tohumu.”
Adam duyunca malzemeleri,
Şaşkınlıkla bakmış ona.
Ama kurtarmak istediği için şehri,
Çıkmış bir haftalık yolculuğa.
Aramış, taramış, lakin bir türlü bulamamış.
En sonunda sevimli bir sincaba rastlamış.
Yaşadığı ağacın kaft ağacı olduğunu öğrenince yaprak istemiş.
Sincap yaprakları getirmiş.
Mavi keten tohumu için ise, kapı kapı gezmiş.
Çiftçilerden yardım istemiş.
Sonunda iyi kalpli bir çiftçi vermiş.
Adam çiftçiye sunmuş minnettar bakışlarını, ayrılmış oradan.
Son malzeme ise mutluluk gözyaşıymış.
Adam bulmak için bunu diyar diyar dolaşmış.
Sonunda bir gün mutluluktan ağlayan bir papağana rastlamış.
Üç damla gözyaşı almış ve geri dönmek için yola çıkmış.
Nihayet dönünce geri,
Aksakallı eklemiş malzemeleri.
Kazan başlayınca kaynamaya, hazır oluvermiş iksir.
Aksakallı vermiş iksiri adama.
Demiş ona: “Git bunu listenin üzerine dök.”
Adam dinlemiş aksakallıyı, dökmüş iksiri.
Bir müddet bekleme sonrası, başlamış liste yanmaya.
Nihayet yitip gittiğinde liste, şehirdeki tüm insanlar başlamış konuşmaya.
Adam aksakallıya teşekkür etmiş,
Aksakallı ortadan yok olup gitmiş.
İnsanoğlu yeniden zengin olmuş,
Bizim adamda servetine kavuşmuş.