top of page
  • Mahinur KARABOĞA

Konuşmadan Bir Hayat

Yazar: Mahinur KARABOĞA (9 Yaşında)

Editör: Yağmur KARACAN



Güvercin Kasabası dünyadaki en mutlu ve kavgasız şehirdi. Ancak günlerden bir gün bir

olay oldu ve Güvercin Kasabası'nın sevgi ve mutluluğunu kıskanan büyücüler kasabaya geldiler. İnsanların arasını bozmak için hipnoz edici sözler söylediler . Bu kelimeler insanların birbirlerine kötü söz söylemesine neden oldu.


Kasabadaki genç, yaşlı, yetişkin, çocuk kim varsa herkes hipnoz edici sözlerden etkilendi. Büyücüler söylediği sözlerle insanların arasını bozuyordu. Zaman geçtikçe herkes birbirine kötü şeyler söylemeye başladı. Bu durum kasabada  büyük bir kargaşa çıkardı ve artık Güvercin Kasabası dünyanın en kızgın ve kötü yeri olarak anılmaya başladı.


Günlerden bir  pazar günü kasabaya bir aile geldi. Kasabadaki kargaşayı duyup merak ettiler ve yardım etmek istediler. Ailenin bir üyesi profesördü. Bir çözüm yolu aramaya  başladı. Aradılar, taradılar, yattılar ve kalktılar. İlk önce herkesin ağzını bantladılar, konuşmaz iseler sorun çözülür diye düşündüler. Ancak telefondan mesaj atıyorlardı. Sonra da evleri demir parmaklıklarla çevreleyip interneti kestiler. Ama bu çözüm de işe yaramadı. Çünkü kasabadakiler güvercin terbiyecisiydi. O yüzden ıslık çalıp posta güvercinleri ile haberleştiler. Bu iş aylarca, hatta yıllarca sürdü. Bu süre içinde köye bir sürü  bilim insanı, avukat ve doktor gelmişti. Gelen kişiler tecrübeliydi, çözüm olarak ilk önce herkese sorular sordular ve neler olduğunu anlamaya çalıştılar.


Sonunda bir çözüm yolu buldular. Herkesi hastanelere topladılar. Çünkü çözüm ağızlarına kalıcı bir dikiş atmaktı. Bütün kasaba artık konuşamayacaktı. Aradan 239 yıl geçti. İnsanlar artık yalnız yaşıyor, çocuklar okula gidemediği için sosyalleşemiyordu. İnsanlar hayatlarını sürdürmekte ve dertlerini anlatmakta zorlanıyorlardı.


Bir gün uzun süre önce tatile giden bir aile geri döndü. Geri döndüklerinde ise yetişkinlere dikiş attılar. Ancak çocukları Mahinur’a dikiş atılmasına engel oldular. Canının acımasını istemediler. Mahinur ise dikiş atılan ânı görmedi. Annesi ona olanları mesaj ile söyledi.


Yıllar geçti. İnsanların hipnotizeleri bir süre sonra bozulmaya başladı, çünkü yaptıklarından pişman olmuşlardı. Pişman olduklarında büyünün bozulduğunu anladılar. Fakat yine de herkes mutsuzdu. Mahinur ise büyümüş yirmi yaşına girmişti. İnsanlar Mahinur’a seviniyorlardı ama bazı kişiler onu kıskanıyordu. Keşke onlar da konuşabilseydi, gülebilseydi. Mahinur mucit bir bilim insanı olmuştu. Birileriyle konuşamamaktan ve iletişim kuramamaktan insanlar ise tek bir kelime söyleyememekten bıkmıştı.


Yine yıllar geçmişti, günler kum saati gibi boş boş akıyordu. Kasabadaki herkes bir karar almak için gece 2’de kasaba meydanında toplanacaktı. Ancak kimse konuşamadığı için metni Mahinur’a okutacaklardı.


Metinde şöyle yazıyordu:


''Sevgili kasaba halkı, 240 yıl önce yaşadığımız olayları herkes hatırlıyordur. O talihsiz zamanlarımız yüzünden şu an bu hâldeyiz ve elimizdeki bilim gücüyle dünyada yapılmamış bir makine yapıp eski hâlimize dönebiliriz, ne dersiniz?''


Kasaba halkı bu sözleri duyunca hırslandılar ve hemen işe koyuldular. Mahinur’ un tasarladığı zaman makinesi için dünyanın her tarafından malzeme ve yardımcı insanlar getirdiler, ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Uzun bir sürenin ardından her şey hazırdı ve herkesin yardımıyla bir kapsül inşa etmişlerdi. Bu kapsül sayesinde insanlar aynı yaşta geçmişe döneceklerdi ve bu sefer büyücüye uymayıp hayatlarını mutlu mutlu sürdüreceklerdi. İlk önce on kişi girdi, sonra 20, 30, 40, 50, 60 diye devam etti. Artık herkes geçmişe dönmüştü. Zaman geriye aktı.


10 Yıl Sonra...


 İnsanlar büyücüyü atlatmış ve rahatlamış durumdaydılar. Bir daha asla kötü şeyler söylemeyeceklerine dair imza attılar ve sonraki yıllarda mutlu bir şekilde hayatlarını sürdürdüler.

Comments


bottom of page