Yazar: Ahmed Eren Öztürk (9 Yaşında)
Şef Editör: Bilge Özsoy

Yıl 2150. Saat 6.30. Yer: ABD.
Leo isimli bir çocuk dünyaya geldi. Bu çocuk tarihin akışını değiştirecek, kimi insanlar tarafından büyücü kimi insanlar tarafından uzaylı diye anılacaktı. Şimdi size neden böyle düşünüldüğünü anlatmaya çalışacağım. O, doğduğunda hiç ağlamadı. Kahkahayla büyük bir insan gibi güldü. Doğduğu anda konuşmaya başladı. Bir yaşındayken kütüphanedeki kitapların tamamına yakınını okumuştu. Bir yetişkin gibi hareket ediyordu. Ayrıca dış görünüşü de bir yaşında gibi değil beş yaşında bir çocuk gibiydi.
(20 yıl sonra)
Leo, 20 yaşında enteresan deneyler ve buluşlar yapan bir bilim insanı olmuştu. Hastalıklara çare arıyor ve birçok ilaç üzerinde çalışıyordu. Onu diğerlerinden farklı kılan şey çok ama çok hızlı olmasıydı. İstediği şeyi yapması uzun sürmüyordu. Çalışmalarına devam ederken Türkiye’yle ilgili bazı şeyler ilgisini çekti ve onları araştırmaya başladı. Türkiye’deki yeraltı kaynaklarını ve tüm zenginlikleri fark etti. Türklerin tarihini de öğrendikten sonra içinde onlara karşı bir düşmanlık oluştu. Bir şeyler yapmak ve onları yok etmek istiyordu. Peki bunu nasıl yapabilirdi? Bunun üzerine günlerce, aylarca düşündü. Sonunda aklına bir fikir geldi. Türkler tarih boyunca duygulara ve inanca çok önem verdiler. Onların sahip olduğu en değerli şeylerini, duygularını yok etmek istiyordu. Ve aynı zamanda onların sahip olduğu tüm zenginlikleri ele geçirmek istiyordu. Uzun süren çalışmalar sonucunda bir çikolata üretmeye karar verdi. Bu çikolata sıradan bir çikolata değildi. Vaadettiği şeyler çok etkileyiciydi. İnsanların hastalıklarına çare olup ömürlerini uzatacaktı. Sonunda bu özel çikolata üretildi. Dünyanın her yerinde reklamları yapılmaya başlandı. Ülkelerden talepler geliyordu. Kısa sürede ünü tüm dünyaya yayıldı.
Fakat bir süre sonra adı Aziz Sancar olan çok başarılı bir Türk doktor hastalarından gelen şikayetler üzerine bu çikolatanın insanların üzerindeki olumsuz etkilerini fark etti. Hastalar genellikle duygusuz, hiçbir olaya tepki vermeyen, üzülmeyen, sevinmeyen tuhaf yaratıklara dönüşmüşlerdi. Mesela ülkede bir volkanik patlama oldu. Bu patlamadan pek çok şehir maddi manevi etkilendi. Onlarca insan öldü, lavlar sebebi ile yangınlar çıktı. Enteresan bir şekilde halk gerekli tepkiyi vermiyordu. Bölgeye birkaç kişi dışında hiçbir gazeteci gitmedi. Olayların aslı, bazı duyarlı vatandaşlardan öğrenildi. İstanbul’da meydana gelen diğer bir olay ise Çamlıca Kulesi’nin hassas temelinden dolayı yıkılmasıydı. Halk buna da gerekli tepkiyi vermedi. Meydana gelen kaza da en az beş bin kişi ölmüştü oysaki.
İşte tüm bunlar doktorun şüphelerini iyice arttırdı. Yaptığı uzun araştırmalar sonucunda öğrendiğine göre bu çikolatayı yiyen insanlar gerçekten iyileşiyordu ama diğer taraftan duygularını kaybediyorlardı. Bu çok ciddi bir durumdu. Acilen bir şeyler yapmalıydı. Çalışmalara başladı. Bu durumu tüm dünyaya ispat etmek zorundaydı. Derken aklına acayip bir fikir geldi. Zaten üzerinde çalıştığı bir projeyi ilk defa bu amaç için kullanmaya karar verdi. Plan şuydu: icat ettiği zaman makinesiyle Leo’nun bu korkunç planını yaptığı ana giderek ona engel olacaktı. Dr. Aziz, zaman makinesine binerek geçmişe gitti. Leo’yu kütüphanede buldu. Ona selam verip ne yaptığını sordu. O da, Türklerle ilgili bazı şeyleri merak ettiğini ve araştırma yaptığını söyledi. O andan itibaren Dr. Aziz ile saatler süren bir sohbete başladılar. Sonunda Leo’nun düşüncesi Dr. Aziz’in düşüncesi ile aynıydı. Aziz Sancar hedefine ulaşmıştı. Artık geri dönme vakti geldi…Hayat devam ediyor…