Sessiz Sır
- Eslem Ebrar Marmara
- 10 Nis
- 4 dakikada okunur
Yazar: Eslem Ebrar Marmara
Çizer: Zehranur Korkmaz (13 yaşında) Editör: Elif İrem Tükel (12 yaşında)

Üç yıl önce, çiçeklerin mis gibi kokularının yayıldığı o ilkbahar sabahında, ahşap evimizin bahçesinde gezerken, ağaçların arasından gelen o sesin hayatımı değiştireceğini gerçekten bilmiyordum. On iki, on üç yaşlarında falandım. Babamın işi nedeniyle bir süreliğine köye, babaannemlerin yanına taşınmıştık. Bu kızla da o zaman tanıştım.
Evin bahçesini inceliyordum, ön tarafta büyük bir hamak vardı. Minik yapraklı mor çiçekleri olan iki ağacın ortasına kurulmuştu. Bahçede gezinmeyi bırakıp hamağa yatmaya karar verdim, elime kitabımı alıp yerleştim. Bu kitabı sırf arkadaşım tavsiye ettiği için okuyordum, yoksa benlik değildi.
Yorgun bir şekilde hamaktan kalktım, uyuyakalmışım, neredeyse akşam olmuştu. Tam kalkıp içeri gidecektim ki küçük bir çıtırtı duydum. Bu beklenmedik ses irkilmeme neden oldu. Dikkatli baktığımda, ağaçların arasından iki küçük gözün beni izlediğini fark ettim. Hiçbir şey demedi, gözlerimin içine bakıyordu. Yemyeşil gözleri vardı. Beyaz bir elbise giymişti. Ayağında da eski sandaletler vardı. Sarı saçlarını iki yandan örmüştü, başında papatyadan yapılmış bir taç takmıştı. Kız bana bakmayı sürdürdü. Galiba ikimiz de birbirimizi inceliyorduk. Bakışıp durmaktan daha mantıklı olacağını düşündüğüm için yanıma gittim.
– Merhaba, ben Meryem.
İki adım geri çekildi. O sırada annemin bana seslendiğini fark ettim, yemeğe çağırıyordu. Kızı orada bırakıp içeri geçtim. O ise boş gözlerle beni izlemeye devam etti. Ellerimi yıkamaya gittim. Banyo penceresinden dışarı baktığımda gitmişti. Tabii ki gidecekti, orada beni bekleyecek değildi ya. Ben de sofraya geçtim. Yuvarlak bir masanın çevresine oturduk. Herkes kendi halinde konuşuyordu. Sonuçta uzun süre sonra bu evde ilk günümüzdü, herkes birbirini özlemişti. Ben hariç. Ne konuşuyordum, ne de birini özlemiştim. Kaşığımı çorbanın içinde gezdirip duruyordum. Bir yandan da düşünüyordum, acaba kızın adı neydi? Garip birine benziyordu.
– Eee kızım, sen nasılsın? Hiç bahsetmiyorsun kendinden, yoksa bizi özledin mi? Bu soruyu soran babaannemdi. Yine konu bana gelmişti. Zaten bana soru sorulmadan bu sofradan kalkmam mümkün değildi.
– Yani, öyle böyle. Siz nasılsınız?
Babaannem hafiften gülümsedi.
– Sınavlar nasıl gidiyor bakalım?
Annem bana küçük bir bakış attı. Ne ara konu sınavlara gelmişti? Merhabalaşsak olmaz mıydı yani? Konuşmamak için çorbayı ağzıma tıkmaya başladım. O sırada içerden ablam geldi.
– Çaylar geldi.
Herkes ablama odaklanmıştı. Ben de bunu fırsat bilip odama kaçtım. Kapıyı kapatıp yatağıma oturdum. Yatak neredeyse çürük denilecek durumdaydı. Ayrıca duvarın boyaları dökülüyordu, perdelerin milattan kalma olduğuna yemin edebilirim. Zaten küçük bir odaydı burası, gardırop bile zar zor sığıyordu. Geniş bir aileydik, hepimiz birden babaannemlerin evine sığmaya çalışınca bana da böyle bir yer kalmıştı işte. Yataktan aşağı inip yere uzandım. Yanımda getirdiğim kâğıtları çıkarıp bir şeyler çizmeye başladım. Geldiğim yeri çiziyordum, yaşadığım yeri… Kalabalık bir şehirden gelmiştim, uzun binaları olan büyük bir şehir. Ama ben binaları çizmedim. Evimizi çizdim. Evimizin yanındaki parkı çizdim. Arkadaşlarımı çizdim. Okulumu çizdim. Okulumun yanına çiçekler çizdim…
Dışarıdan sesler geldiğini fark ettim. Ayağa kalkıp pencereden dışarı baktım. Kız hâlâ oradaydı, ağaçların arasında bir şeyler yapıyordu. Montumu alıp dışarı çıktım. İşte oradaydı.
– Heyyy!
Beni gördüğü anda koşup kaçtı. Ben de hiç düşünmeden peşinden koşmaya başladım. O koşuyordu, ben kovalıyordum. Neden onu kovalıyordum ki? Camiyle duvar arasında koşmaya devam etti. Buraya daha önce hiç gelmemiştim. Caminin arkasına geldikten sonra sağa dönüp yemyeşil bir alana girdi. Eski bir evin yanındaki merdivenli yere çıktı ve dümdüz koşmaya devam etti. Önümüze koskocaman bir duvar çıktı. Kapı kilitli olduğu için eve giremezdi. Onu yakalamıştım işte.
Ben ne olduğunu anlayamadan kız duvara tırmanmaya başladı. Ardından duvar kenarlarına tutunup sarmaşıkların arasına atladı. Bakakalmıştım. Bir anda kaçıvermişti. Geri dönüp merdivenlerden aşağı indim. Ardından geldiğim yolu geri gidip eve vardım. İçeri girdiğim anda babaannemin yanına fırladım, kızın adını sordum. Kızı tanıdığını söyledi. Ara sıra buraya gelirmiş, hiç konuşmazmış. Adı da İpek’miş galiba. İçeri geçip yatağa uzandım, kendi kendime sırıttım. Onunla tanışmadan gitmeyeceğim!
Sabah erkenden uyandım. Üzerime bir şeyler giyip dışarı çıktım. Bugün bütün köyü gezecektim. Sonuçta yeni gelmiştim, her yeri görmek istiyordum. Sadece yürüyordum. Evden biraz uzaklaşmıştım. Babaannemin anlattığı konağı gezecektim. O sırada camiyi fark ettim, dün gittiğimiz cami. Yönümü değiştirip camiye doğru yürümeye başladım. Çantamı banklardan birinin üzerine bırakıp gezinmeye başladım. Tam o aralığa girecektim ki kızın yine orada olduğunu gördüm.
Yine bir şeyler yapıyordu. Biraz yaklaşınca, elindeki küçük bir bıçakla bir tahta parçasına oyuklar açtığını fark ettim. Bana döndü ama kaçmadı. Ürkekçe yaklaştım.
– O tahtayla ne yapıyorsun?
Oyduğu tahta parçasını elime verdi. Kuş benzeyen bir şey yapmıştı.
– Çok güzel!
Gülümsedi. Caminin arkasına gitti, ben de oturup beklemeye başladım. Geldiğinde elinde bir sürü ahşap hayvan duruyordu. Bunları o yapmış olmalıydı. Yanıma oturup hayvanları gösterdi. Hepsini tek tek inceledim. Ardından benim de elime bir bıçak ve küçük bir kütük verdi. Beraber oymaya başladık. Onun yaptığı gibi bir kuş yapmayı denedim ama pek beceremedim.
Aradan saatler geçti, pek de bir şey yapamamıştım ama artık eve dönmem gerekiyordu. Yanına yaklaşıp son bir şey sordum.
– Artık arkadaş mıyız?
Gülümsedi. O günden sonra her gün buluştuk. Artık kuşa benzeyen bir şeyler yapabiliyordum. Sadece kuş değil, bir sürü hayvan yaptık. Ta ki babamın işleri düzelene kadar…
O gün son bir kez daha onu görmeye gittim. İçten içe gitmek istemiyordum. Ne diyeceğimi bilmiyordum.
– Hoşça kal.
Bunu fısıldayarak söylemişti. Konuşmuştu. Bir anlığına gerçekten şaşırdım. Gülümsedi, ben de gülümsedim. Kulağına yaklaşıp fısıldadım:
– Küçük sırrın benimle güvende…