Yazar: Bahar ASLANER (11 Yaşında)
Editör: Zeynep İrem TÜRKYOL (11 Yaşında)
Şef Editör: Yağmur KARACAN
Çiçeklerin mis gibi koktuğu, elma ağaçlarının elma çıkardığı, karpuz ağaçlarının da karpuzlarını taşıyamayıp düşürdüğü bir ilkbahar günüydü.
Tatilin ilk gününe uyanmıştım. Kahvaltı ettim ve salona yöneldim. Kumandayı alıp çizgi film açtım. Daha sonra babam geldi.
-Kızım, kumandayı verir misin?
-Neden?
-Haber açacağım.
-Ama çizgi film izliyorum.
-Daha sonra izlersin çünkü sosyal medyada cumhurbaşkanının önemli bir konuşma yapacağı söyleniyor.
Mecburen verdim. Babam da haberi açtı, cumhurbaşkanı söze girdi.
-Herkese merhaba izleyiciler. Evet, o beklenen haberi açıklıyorum. Ben teknolojiyi kaldıracağım. Ülkemin teknolojiye uzun süre maruz kalmasını istemiyorum. Çünkü uzun süre maruz kalma sonucunda demans, parkinson ve epilepsi gibi hastalıklara neden oluyor.
Yaklaşık on saniye sonra televizyon kapandı. Annem çatkapı, ablam Beril patkapı, kardeşim Eva ise şıpkapı geldi.
-Babişko, tabletim bozuldu. Tamir eder misin?
-Baba neden telefon gitti, bakar mısın?
-Orhan ben de bilgisayardan tatlı tarifi bakıyordum. Ekran kapandı, açamıyorum.
-Anne, abla, Eva...Bir şey oldu…
Hepsi bir ağızdan ''Ne?!'' diye cevap verdi
-Cumhurbaşkanı açıklama yaptı. Teknolojiyi kaldıracağım dedi, diye söyledi babam.
Eva mızmızlanarak:
-Ama ben tabletle oynayacaktım.
-Yeni yemekler denemek için bilgisayara ihtiyacım var.
-Bu zamandan sonra teknolojisiz yaşamamız imkansız!
Teknolojisiz geçen üçüncü günümüzde eşyalarımızı toplayıp dedemlerin köyüne gitme kararı aldık. Çünkü ailem madem eski köy hayatı olacak, biz de köye gidelim dediler. Ama bir sorun vardı. Her yer trafikti. İnsanlar pankart yapmış, sokaklarda isyan ediyorlardı.
Birkaç saat sonra dedemlere varabildik. İlk günümüzde önce eşyalarımızı yerleştirdik, yatakları düzenledik, Temizliğe ve yemeğe yardım ettik. Sonra üç kardeş yorulunca kelime oyunu oynadık. Evde ışıklar olmayınca da hepimiz erkenden yatmak zorunda kaldık. Sabah da horoz sesleriyle erkenden uyandık. Burada da tatilimiz böyle geçiyordu.
Bugün tatilin son günü, evimize dönüyoruz. Evde de değişen bir şey olacağını sanmıyorum. Çamaşırları ve bulaşıkları makinede yıkayamayacak, ütü de yapamayacağız.
Evimize yaklaşırken kaos çıktığını gördük. İnsanlar dört bir yana dağılmış resmen savaşıyorlardı. Bazıları birbirlerine yumruk atıyor ,bazıları isyan ediyordu.
Sağ salim evimize varınca derin bir oh çektik. Aklıma buzdolabındaki yiyyecekler geldi. Mutfağa gidip buzdolabını açtım. Tüm yiyyecekler bozulmuş, yetmezmiş gibi de iğrenç bir koku yayılmıştı. Buzdolabı köyde de çalışmıyordu ama orada birden fazla hayvan vardı. Sabahları yumurta ve süt, akşamları et ve ayran içebiliyorduk. Buralarda lokantalar, marketler, bakkallar bile kapanmıştır.
Birkaç gün geçti ve olaylar değişti. İnsanlar çığrından çıktı. Her tarafa gaz bombası fırlatıyorlar. Evde çamaşırlarımız dağ kadar oldu. Dağcı getirsek Ağrı Dağı'na tırmanacağını sanar. Bazı insanlar artık delirmiş sokakta park edilen arabaların camlarını kırıyor.
Akşam oldu ve biz sokakta camı kırık bir arabanın içine saklandık. Nedeni binamızın çatısından gaz bombası fırlatmaları. Biz en üst kattayız ve cammımızdan içeri girdi.
Arabanın içinden binalara bakıyordum. Bir anda tüm şehir aydınlanmıştı. Teknoloji geri gelmişti! İnsanların yüzüne bir gülücük yerleşmişti. Herkes mutluluktan sevinç çığlıkları atmaya başlamıştı ve en önemlisi zor günler geride kalmıştı...
Ne olursa olsun her zorluğa karşı birlikte olabilmek aydınlık ve sevinç dolu bir geleceğe yol gösterir.