top of page

Benim Seyir Defterim

  • Zehra Yılmaz
  • 30 Haz
  • 2 dakikada okunur

Yazar: Zehra Yılmaz (10 yaşında)

Çizer: Berra Kandemir (10 yaşında)

Editör: Mustafa Asım Acar (13 yaşında)

3 Ekim 832, İsveç

Benim adım Gunhilda (Çoğu kişi Hilda diye seslenir). Louis adında bir de ikizim var. İkimizin de saçları ve gözleri kahverengi. Aslında kasabadaki çoğu kişinin öyle ama işte biz ikiz olarak benziyoruz birbirimize. Ve sekiz yaşındayken yatak odamızın yarısını ateşe veren biz değiliz, öyle bir şey olmadı. Babam yapmıştır.

Bu arada babamın büyük bir gemisi ve Viking tayfası var. Her ay onlarla seferlere çıkar. Bazen Finlandiya’nın adalarını yağmalarken, bazen de Norveç’ten meyve ve sebze satın alırlar çünkü Norveç’in toprakları bizimkinden daha verimli. Biz meyve sebze yetiştirmiyoruz,  her gün balık yiyoruz. Sabah füme, akşam haşlama balık gibi, çok sıkıcı. Ayrıca ben ve Louis, sabahtan akşama kadar limanda olduğumuz için tüm tayfayı tanıyoruz, şaşkın Boris, şişman Ludwig, zayıf Magnus gibi. Bir de yaşlı Erling var, güya tayfanın bilgesi ama babamın anlattığına göre “Hedefe ulaşmak için kuzeye gitmeliyiz!” dese hedef güneyde gözükürmüş, ama Erling’i seviyoruz.

Geçen ay babam, ben ve Louis on dört yaşına girdiğimiz için bizi de çıktığı seferde yanında götürdü. Bunu bir önceki günün akşam yemeğinde söyledi.

“Çocuklar,” dedi babam. Sesi kalındı ama her duyduğumda kendimi güvende hissediyordum. “yarın sefere çıkıyorum.”

Louis ve benim yüzümüz düştü. O gidince, ne direğine tırmanılacak gemi ne de omzuna binilecek baba kalıyordu.

“Yanımda sizide götüreceğim,” dedi babam.

Louis tıkandığı için sırtına vurdum ama aynı zamanda bende heyecanlanmıştım.

“Nereye gideceğiz?” diye sorduk aynı anda.

“Stoerte iki aydır Finlandiya denizlerinin kuzeyinde bir ada gördüğünü söylüyor. Oraya bir bakacağız. Eğer küçük bir yaşam varsa yağmalayabiliriz de.”

 “Stoerte şu Kara göründüü” diye bağıran mı?” dedi Louis. “Çalışkandı sanırım, yeni mezun olmuştu hani?”

 “Tam üstüne bastın,” dedi babam.

“Baba?” dedim, “Ya gideceğimiz adada büyük bir Finli halkı varsa?”

“Eğer öyle bir şey olsaydı adayı tanırdık, değil mi?” dedi babam.

Louis yemeğine gömüldüğü için soruları ben devam ettirdim. Bunu okuyorsan sağ ol kardeşim, babamla konuşmayı seviyorum.

“Eee kaç gün sürecek?”

“Hesap yapmak ister misin?“

 “Evett!!”

“Pekala…Gideceğimiz yer ile Karlskrona arası 537 mil. Bizim gemimiz bir günde yetmiş beş mil gidenlerden.”

“Bir hafta mı?”

“Doğru…Diğer bilgileri sen sormadan söyleyeyim. Tüm tayfayla gitmeyeceğiz, toplam on beş kişi olacağız. Ve, size ne dersen onu yapacaksınız. Her ne kadar duygusal anlamda zorlansanız bile. Anlaşıldı mı?”  Başımı salladım.

“ Mösoj olındı vö cok iyi onlaşıldı,” dedi Louis.

 ERTESİ SABAH; 

Sabah erkenden yola çıktık. Yanımıza aldığımız eşyaları gemideki kamaralarımıza yerleştirdik. Louis ve ben birçok muziplik yapıp babamı kızdırdık.

Aslında günlerin biraz daha eğlenceli geçeceğini düşünmüştüm ama bize hep ayak işleri yaptırdılar. Hava da çok sıcaktı. Güverteyi silerken bronzlaştım resmen. Neden kürek çekmediniz diye sorabilirsiniz, bizim gemimiz çok büyük. Haliyle kürekler çok ağır. Onları güçlü kuvvetli adamlar çekiyor. Ve tam yolculuğun sonunda artık tepemin tasını attıran bir olay yaşadık.

Hedefe sağ salim ulaştık ama gittiğimiz yerde bırak yaşamı ada bile yoktu. Ah Stoerte ah. Yordun bizi buralara kadar.

Sonra biraz ayak işi biraz muziplik yaparak eve döndük ve maceramız başlamadan bitti.

 

 


               

             

                

                      

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page