Bir Damla Umut
- Mustafa Asım Acar
- 30 Haz
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 1 Tem
Yazar: Mustafa Asım Acar (13 yaşında)
Çizer: Elif Büşra Coştan (11 yaşında)
Editör: Elif Sena Bilgin (12 yaşında)

Umudun neredeyse tükenme noktasına geldiği 3855 yılının en korkunç günlerinden biriydi. Güneş, bu tehlikenin farkına varmış gibi yerini kara bulutlara bırakmıştı. Aslında 3000’li yıllardan beri hayat böyle geçiyordu; neredeyse durma noktasına gelmişti. Dünyada yalnızca bir topluluk insan kalmıştı. Dünya, çöp ve kirlerden gri renge bürünmüş, ozon tabakasının yıllar önce delinmesi sonucu uzaydan gelen radyasyon, dünyada yaşamı zorlaştırmıştı. İnsanlar evlerinden dışarı adım atamaz olmuşlardı. Bu insanlardan biri de Pars’tı. Onun düşüncesine göre dünya tekrar kurtarılabilirdi. Ana merkeze döndü. Yorgunluktan bitkin bir halde, mavi yastıklı yatağına uzandı. Yarım saat sonra arkadaşı Tumu, Pars’ı kaldırdı.
Tumu: Pars, uyan! Hadi, yemek kapsüllerini yutma vakti.
Pars: Offf, yine mi o hapları yiyeceğiz?
Tumu: Evet dostum, hayatta kalmak istiyorsan yemek zorundasın.
Pars başka bir şey diyemedi çünkü merkezin başındaki başkanı dinlemeleri gerekiyordu. Merkezin dışındaki hayatı herkes biliyordu: gaz maskesiyle dolaşabilen bir hayat. Merkezin başkanının adı Profesör Balkar’dı. Merkezdeki insanlar, Profesör Balkar hakkında çok az şey biliyorlardı.
Bu merkezde beş katı kural vardı:
İzin Almadan Hareket Etmek Yasaktır.
Açıklama: Merkezdeki herkes, her adımını başkana bildirmek zorundadır. Kendi başına karar almak büyük bir suç olarak görülür.
Beşinci Kata Çıkmak Kesinlikle Yasaktır.
Açıklama: Merkezdeki beşinci kat, kimse tarafından ziyaret edilemez. Buraya çıkmak sürgünle cezalandırılır.
Kurallara Sorgusuz Sualsiz Uyulmalıdır.
Açıklama: Merkezdeki kuralları sorgulayanlar veya ihlal edenler, merkezin dışına atılmakla tehdit edilir. “Merkezden çıkarılmak” büyük bir ceza olarak kabul edilir.
Geçmişinize Dair Konuşmak Yasaktır.
Açıklama: Merkezde yaşayanların geçmiş hayatlarını paylaşmaları veya dış dünyadan bahsetmeleri kesinlikle yasaktır. Herkes yalnızca “şu an” içinde yaşamak zorundadır.
Merkezden Çıkış Yoktur.
Açıklama: Merkezden ayrılmak isteyenlere asla izin verilmez. Merkezden çıkmayı düşünenler “tehlikeli” olarak ilan edilir ve cezalandırılır.
Bu kuralları tekrar okudu Pars. Aslında bu kurallara isyan etmeyi düşünmüştü ama kimseye bundan bahsetmemişti. Kimseye güvenemiyordu, arkadaşı Tumu’ya bile.
Pars, bu akşam evine gittiğinde farklı planlar kurmaya başladı. İsyan edecekti. İlk olarak, beşinci kata çıkacaktı. Ardından merkezin geçmişini öğrenecekti.
Sabah çılgınca sirenler çalıyordu. Bu, merkezdekilerden birinin hain olduğu anlamına geliyordu. Tumu, herkesi şüpheli gözlerle süzüyordu çünkü Tumu merkezin koruma görevlisiydi. Merkezde yalnızca beş kişi koruma görevlisiydi fakat bu kişiler bir sır gibiydiler. Tumu’nun görevli olduğunu yalnızca Pars biliyordu. Pars, güvenlik görevlilerinin kim olduklarını biliyordu, bu yüzden bir liste çıkardı. Tumu’nun nöbet saatini kırmızı kalemle yuvarlak içine aldı. Pars, beşinci katta olanların hayatlarını değiştirebileceğini düşünüyordu.
Evindeki sadece kendisinin bildiği bölmeyi açtı. Fakat gördükleri onu şok etti. Normalde bölmede bir silah olması gerekiyordu fakat şimdi bir not vardı. Notta şöyle yazıyordu:
“Bu senin iyiliğin için, dostum.”
Pars, öfkeyle yumruğunu masaya vurdu. Anlamıştı; Tumu da bu hain projeye dahildi. “Ne olursa olsun, kim engellemeye çalışırsa çalışsın, bunu başaracağım!” diye bağırdı Pars. Ancak Tumu’nun bilmediği bir şey vardı: Pars’ın istikrarlı biri olduğu. Pars, hemen yatağının altındaki bölmeyi açtı ve yedek silahını aldı.
Gecenin zifiri karanlığı, yani merkezin elektriklerinin kapanması Pars’ın işine yarayacaktı. Pars dışarı çıktı. Cebindeki anahtarı kontrol etti. Bu anahtar, yıllar önce eski bir görevlinin düşürdüğü ve kimsenin fark etmediği bir anahtardı. Beşinci kata giden asansörün olduğu koridora geldi. Tumu, arkasını dönüp uzaklaştığı an Pars, anahtarı anahtar deliğine sokup çevirdi. Pars, bu sahnede alarmların çalacağını ve yakalanacağını bekliyordu ama beklediği gibi olmadı. Asansörün kapısı açıldı. Pars, asansöre bindi ve “5” numaralı tuşa bastı.
Yukarı kata çıktığında asansörden indi fakat inmesiyle birlikte bir tuzağı tetiklemişti. Kendisine doğru gelen bir ışını görünce eğildi. Tuzağı atlattığını düşündü ama lazer bir düğmeye çarptı ve alarmlar çalmaya başladı. Pars, hem tuzaklara dikkat ediyor hem de yakalanmamak için koşuyordu. Bir metal kutu gördü ve içine saklandı. Kutunun kapağını kapattığı anda yanından ağır silahlı bir görevli geçti. Pars derin bir nefes aldı.
Kutunun içinde bir düğme gördü. Düğmeye bastığında bir mekanizmayı tetikledi ve kutunun altındaki kapak birden açıldı. Pars aşağıya düşmeye başladı.
Pars, düşerken zihni karmakarışıktı. Düşüşü esnasında, gözüne çarpan mekanik düzenekler ve yanından hızla geçen ışıklar, beşinci katın sıradan bir yer olmadığını kanıtlıyordu. “Bu yer neden bu kadar gizleniyor?” diye düşündü.
Düşüşü uzun sürmedi. Güçlü bir “pat!” sesiyle, yumuşak bir yüzeye indi. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Karanlık bir odadaydı. Etraf sessizdi. Pars, odanın köşesinde bir panel gördü. Panelde “Dış Kapı” yazıyordu. Düğmeye bastı ve kapı açıldı.
Kapıdan çıktığında, gri bir gökyüzü ve soğuk bir rüzgârla karşılaştı. Etraf çorak topraklarla kaplıydı. Ancak uzakta bir orman belirdi. Pars, gördüğü manzara karşısında mutlu oldu. Dışarıda hâlâ yaşanabilirdi.
“Bir damla umut bile olsa, bu insanlık için bir başlangıç olabilir,” dedi ve kararlı bir şekilde ormana doğru yürümeye başladı. Pars artık yalnızca kendi özgürlüğü için değil, tüm insanlığın özgürlüğü için bir mücadele verecekti.