Bir Korkusuzluk Problemi
- Sare Nur Vural
- 1 Tem
- 2 dakikada okunur
Yazar: Sare Nur Vural (9 yaşında)
Çizer: Zeynep Bera Tozlu (13 yaşında)
Editör: Salih Doygun ( 12 yaşında)

Kiminin yükseklik korkusu, kiminin karanlık korkusu ya da deprem korkusu gibi korkuları vardır. Mesela ben karanlıktan çok korkarım. Kardeşim yüksekten korkar. Aaa, annem beni çağırıyor!
−Zeyneeep!
−Efendim anne?
−Hadi hazırlan, gidiyoruz.
−Nereye?
−Şehrin laboratuvarına.
Şehrin laboratuvarı benim en sevdiğim yerlerden biridir. Naneli sakız kokar. Eski ve kocaman bir yer. “Neden?” dedim. “Hap içeceğiz,” dedi ve ekledi, “hadi çabuk ol!” Hemen yola çıktık. Hâlâ hapın ne işe yaradığını öğrenememiştim. Az sonra laboratuvara vardık. Sonra bize bir paket verdiler. Paket orta boyluydu. İçinde bir not, bir de hap vardı. Notta şunlar yazılıydı:
“Bu hap korkusuzluk hapıdır. Bu hapı içince tüm korkularınız kaybolur. Hapı içerken sol elinizle burnunuzu kapatınız. Geri sayım başlayacaktır.”
Vallahi çok sevindim. O sırada geri sayım başladı. Üç, iki, bir! Ses ipinceydi. Hapı içtik. Tadı ekşiydi. Kendimi çok değişik hissettim. Artık korkusuzdum! Yani ben öyle düşünüyordum. Test etmeye karar verdim. Eve gidip korku filmi izlemeye başladım. Onu izlerken korkmak bir yana, gülüyordum. Saatler su gibi akıp geçti. Ve annem bana o haberi verdi. İçimden şöyle bir cümle geçti: “Annem bir yıldıza benzer. Çünkü benim içimi aydınlatıyor! Yaşasın kampa gidiyoruz!” Hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra yola çıktık. Oraya vardığımızda çadırımızı kurup ateş yaktık. Ateşi yakmak biraz uzun -bir saat on beş dakika- sürse de sonunda yakmayı başardık. Çiçekli bir yerdi. Yemyeşil çimenleri vardı. Benim çadırım maviydi. Mantar toplamaya gittik. Ararken şemsiye şeklinde mantarlar gördüm. En sonunda bulduk ve şişe geçirip ateşin üstüne tuttuk. Filmlerde de böyle pişiriliyordu. Uzun bir süre öylece tuttuk ancak bir türlü pişmiyordu. Sıkılmıştım artık. Aklıma bir çözüm yolu getirmeye çalıştım. Belki pişer diye elimi mantarla ateşe soktum. Oyyy! Elim yandı! Annemler bağırdığımı fark edince daha fazla sorun yaşamamak için mantarlarımızı bırakıp çadırlara geçtik. Çadırın içi karanlıktı. Sabah uyandığımızda çadırlardan çıkıp eşyalarımızı topladık ve arabaya bindik. Arabanın içinde küçük bir örümcek vardı. Elimi uzattım. Elime çıktı. Yumuşaktı. Ahh! Isırdı! “Ay, ba… bana bir şeyler olu…”
Uyandığımda hastanede, bir yataktaydım. Doktor hâlâ korkup korkmadığımı kontrol etmek için bana ürkütücü şeyler söyledi. Korkmuştum. Doktor; benim bayıldığımı, korkusuzluk hapını içtiğimi öğrendiklerini, bir örümcekten zehirlendiğimi söyledi. Sonra da bana korkusuzluk hapının etkisini kaybettiren bir hap içirdiklerini söyledi. Bu hap için çok çalışmış. Bu olay da benim aklıma şunu getirdi: Korkusuzluk kimine iyi, kimine kötü geliyordu…