top of page

Mektuptaki Giz

  • Azime Nesibe Ustabaşı
  • 1 Tem
  • 2 dakikada okunur

Yazar: Azime Nesibe Ustabaşı (14 yaşında)

Çizer: Sena Reyyan Eser (10 yaşında)

Yağıyordu yağmur tepeden,

Arıyordu Ela bir neden.

Kim gönderirdi ona bir mektup,

Daha kimliği bile belli değilken?


Bir harita çizilmişti mektuba,

Baktı Ela uzunca ona.

Yazıyordu isimler, değişik;

Vardı yollar, kasabalar, bilinmedik.


Diyordu en altta:

“Sensin seçilen bu asırda,

Soracaksın bir bilmece

Yüce Kral Lindum’a.”


Ela düşündü, taşındı;

Bunu şaka sandı.

Attı mektubu köşeye,

Bakmadı bir daha yüzüne.


Ela sabah uyandığında

Yoktu mektup ortada.

Aradı evin her yerini,

Ama bulamadı asla.


Şaka da bir noktaya kadardı,

Ela artık dayanamadı.

Bunu arkadaşlarının yaptığını düşünerek

Gitti Faruk’a, çaldı kapısını.


Geçiyordu oradan bir teyze,

Epey yaşlı.

Dedi Ela’ya dönüp:

“Faruk uzun bir yolculuğa çıktı.”


İnanamadı Ela buna, elleri başında.

Faruk onun en yakın arkadaşıydı sonuçta.

Neden söylemesindi ona

Çıktığını bir seyahate?


Anlamıştı Ela:

Bu işte bir şeyler vardı.

O gizemli mektuptaki gizi

Hemen ortaya çıkarmalıydı.


Başladı mektubu aramaya,

Gezdi şehrin sokaklarını.

Geçti saatler ama

Bulamadı asla.


Bıkmıştı arayıştan,

Umudu kesmişti mektuptan.

Oturdu oradaki banka,

Başladı usulca ağlamaya.


Öfkelendi rüzgar, naifçe eserken,

Resmen uçuyordu Ela oturduğu yerden.

Bir dal parçası düştü ellerine,

Asılmıştı dala bir mektup alelacele.


Rüzgar savurdu yaprakları üzerine,  

Kapladılar onu çepeçevre.

Çiziyordu dallar zayıf kollarını,

Ela ise izliyordu bu fırtınayı.


Birkaç saniye geçmeden

Bitti bu geçiş töreni.

Ela bankta oturmayı beklerken

Bambaşka bir yerde buldu kendini.


Görüşü kararmıştı, başı çatlıyordu;

Hiçbir şey hissetmiyordu.

“Nereye geldim ben?” diye düşünürken,

Gördü bir silüet onu bekleyen.


Silüet yaklaştı yavaşça,

Ela soluklandı hızlıca.

Anladı kim olduğunu bir bakışıyla:

Faruk’tu bu, ürperdi varlığıyla.


Faruk garipti, parıldıyordu elmas gibi.

Ela’yı kaldırmak için uzattı elini.

Ela tuttu onun buz gibi ellerinden,

Sordu ona: “Neredeyim ben?”


Dedi Faruk: “Burası Karanlıklar Diyarı.

Sen, kralın varisi, getireceksin ışığı.

Dikkat et, asırlardır yenilmedi kralı.

Rehberini takip et, vereceksin cevabı!”


Birden başladı bir zelzele,

Faruk bağırdı: “Düş peşime!”

Soramayacaktı Ela bir soru daha,

Dedi: “Tamam, düştüm peşine!”


Bunun üzerine çıktılar yola,

Gittiler diyarın kapkara toprağında.

Vardıklarında kralın pasparlak sarayına,

Başlamıştı güneş kaybolmaya.


Duraksadı Faruk kapıya geldiklerinde.

Dedi: “Gelemem buradan sonrasını seninle.

Bul kralın odasını ve çöz bulmacasını.

Umarım kurtarırsın diyarı, getirerek ışığı.”


Ela girdi saraya titreyerek harabe kapıdan.

Hızlıca yürüyerek geçti koca salondan.

Salonun sonunda devasa bir kapı vardı.

Önündeki kedimsi yaratık Ela’yı görünce hırladı.


Yaratık korkunçtu, yaraları bulunuyordu;

Tehditkâr bakışları sürekli onu izliyordu.

Yavaşça eğdi yaratık başını Ela’ya doğru,

Ela bakakaldı; kalbinde panik, korku.


Ama ulaşmak zorundaydı krala.

Bu yüzden uzattı elini yaratığın kafasına,

Okşadı onu temkinlice.

Yaratıksa mırladı keyifle.


Yaratık çekildi yavaşça,

Açıldı kapı gıcırtıyla.

İçeride bir yatak vardı, örtüyle kaplı,

Altındaysa yaşlı kral saklı.


Ela yürüdü yatağın başına.

Kral baktı ona zorlukla.

Ağzından birkaç kelime çıktı:

“Bilmece burada başlamalı.”


“Herkes beni kaybetmekten korkar,

Ancak bende onca zorluk var.

Bana tutunanlar hep kazanırlar,

Kaçanlarsa ziyandalar. Ben neyim?”


Ela uzunca düşündü,

Aklına düşünceler süzüldü.

Bir fısıltı duydu geçmişten:

Faruk’tu bu, bu sözü söyleyen.


“Her şeyi kaybet ama hayatını asla!”

Beklemeden verdi cevabı Ela: “Hayat.”

Kral bir soluk aldı rahat,

Bülbüller yaptı Ela’ya bir serenat.


Altın bir taç taktılar başına,

Çağırdılar tüm orman halkını saraya.

Çıktı efsanevi bir şekilde güneş ortaya,

Başladı ağaçlar dallanıp budaklanmaya.


Faruk göründü uzaktan,

Geldi Ela’nın yanı başına.

Sadakat yemini edip teşekkür etti ona,

Kral ise dönüştü bir papağana, uçtu gitti uzaklara.

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page