Yazar: Elif Mina Direk (9 yaşında)
Editör: Ceylin Ravza Aydın (13 yaşında)
Bugün güneş bir ateş topunu andırıyordu. Göz alıcı bir parlaklık vardı. Ama hava biraz nefesi daraltan cinstendi. Kutsal şehirin dar sokaklarından birinde, küçük bir evin avlusunda Rim adında bir kız çocuğu neşe içinde oyun oynuyordu. Sıcak güneşin altında çıplak ayaklarıyla koşuyor, ellerini iki yana açmış dans ediyordu. Saçlarını ortadan ikiye ayırıp yanlardan toplamıştı. Öyle güzel gülüyordu ki gülüşünde baharın gelişine benzer bir sevinç vardı. Koşmaktan öyle çok yorulmuş olmalı ki yanakları karpuzun içindeki pembe kısmı andıran kısıma dönmüştü.
Yorulunca bahçedeki yaşlı zeytin ağacının gölgesine oturdu. Topladığı taşları tek tek dizmeye başladı. Onları bir eve dönüştürmeye çabalıyordu. Kendi masalsı dünyasını yaparken bir yandan şarkılar mırıldanıyordu. Dedesi, onu mutfak penceresinden izliyordu. Rim’in yüzündeki neşeyi görmek ona mutluluk veriyordu. Dedesi Rim için “Ruhumun Ruhu” diyordu. Gözlerine baktıkça bu ihtiyarın içinde çiçekler açıyordu. Onu çok seviyordu.
Bir anda kulakları sağır edici bir ses avluya doldu. Rim’in masum kahkahaları korkuya döndü. İhtiyar hızla koşup torununu içeriye aldı. Onun da gözlerinde bir huzursuzluk belirdi. Başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Zalim ve acımasız dev bir kez daha Kutsal şehirin üzerine çökmüştü. Önce gökleri delen bir gürültüyle patlamalar yankılandı. Ardından evlerin üzerine çöken yıkım…
Dede, Rim’i korumak için zeytin ağacının gölgesine sığındı. Avlunun dışındaki her şey karanlığa gömülüyordu. Zalim ve acımasız devin ayak sesleri giderek yaklaşıyordu. Toprağın titrediğini ve duvarların çatırdadığını hissediyorlardı. Rim, dedesinin göğüsüne başını iyice gömmüştü. İhtiyar adamın gözleri kedere boğulmuştu. Kutsal şehirin sokaklarına bir kez daha ölüm yağmıştı. Dede ve torun birbirine sımsıkı sarıldı. Dedenin dudaklarından dualar dökülüyordu. Titreyen sesiyle “Korkma Rim, korkma yavrum. Bu topraklar bizden güçlüdür. Zeytin ağacının kökleri gibi yıllardır buraya kök saldık. Bundan sonra da bu kökler asla buradan kopmaz,” dedi. Rim, hâlâ çok korkuyordu. Dedesinin öğrettiği duaları mırıldanıyordu. Zalim ve acımasız dev, tüm düzeni bozmaya kararlıydı. Asla doymak bilmiyordu. O gece avlunun içindeki bahar, neşe ve umut söndü. Zalim ve acımasız devin eli bu avluya acı bir iz bıraktı. İhtiyar torununun yüzünü sevdi, okşadı. Onu gözlerinden öptü, en sevdiğine emanet etti. Fakat ihtiyar dedenin gözlerinde bir parça umut vardı. Bu topraklar bir gün yeniden çiçek açacaktı. Kutsal şehire yeniden bahar gelecekti. Buna tüm kalbiyle inanıyordu.