Yazar: Elif İrem TÜRKEL (11 Yaşında)
Editör: Mustafa Asım ACAR (12 Yaşında)
Şef Editör: Yağmur KARACAN

30 Temmuz 1402
Ben bir seyyahım, adım Mete ve gezdiğim yerlerdeki insanlarla takrir yapıyorum. Ankara Savaşı sonrası Çubuk Ovası'nı geziyordum ki birden tanımadığım birkaç kişiyle karşılaştım. Durun ne yapıyorsunuz demeye kalmadan beni alıp götürdüler, ilerledikçe bir sürü çadır gördüm. Çadırlardan bir tanesi çok büyüktü. Kırmızı, yeşil, mavi renklerle dokunmuştu ve çok güzeldi. Ben çadırın ihtişamına dalmış bakarken kolumdan çekip beni o ihtişamlı çadıra sürüklediler. Kimleri göreyim? Biri topal, biri yarı kör iki adam.
Mete: Selamünaleyküm ağalar. Af buyurun amma siz kimdiniz?
Topal Adam: Ben yerin ve göğün hükümdarı Timur. Bu da Osmanlı padişahı namıdiğer Yıldırım Bayezid. Şimdi söyle bre gafil kimsin sen? Ne ararsın topraklarımda?
Mete: Ben Mete. Bir seyyahım ve gezdiğim yerlerdeki kişilere sualler sorup yanıtlar alıyorum. Size de sorabilir miyim?
Timur: Sor bakalım.
Mete: Emir Timur, zihnimi kurcaladı da siz neden Osmanlı’yla savaştınız?
Timur: Normalde benim hedefim Çin'di. Ama seferlere çıkmadan önce Osmanlı’yla bazı anlaşmazlıklar yaşadım. Bayezid’le mektuplaştık ama bu hiçbir işe yaramadı.
Mete: Kaç kez mektuplaştınız?
Timur: Dört kez.
Timur'un dediği her şeyi not alıyordum.
Mete: Neden anlaşamadınız?
Timur, Bayezid’e baktı. Sanırım soruma Beyazıt’ın cevap vermesini istiyordu.
Yıldırım Bayezid: Öncelikle ilk mektubu bana Timur gönderdi ve mektup tehditle başlıyordu. Sence mektup tehditle başlıyorsa nasıl anlaşmamız beklenir?
Timur: Dediğim kurallara uyabilirdin, Bayezid.
Yıldırım Bayezid: Vatanımı senin emrine veremezdim.
Timur: Yani şu an verirsin.
Yıldırım Bayezid: Hayır, zinhar vermem.
Mete: Timur ve Bayezid. Lütfen aranızdaki münakaşaya son verin. Suallerim daha bitmedi.
Timur: Tamam, sor suallerini.
Mete: Emir Timur siz neden topalsınız?
Timur: Bir savaşta oldu...
Timur her zamanki gibi kısa yanıtlar verip, çok soğuk davranıyordu.
Mete: Yıldırım Bayezid, senin gözüne ne oldu?
Yıldırım Bayezid: Savaştan bir darbe...
Mete: Emir Timur, tüm Dünya’yı ele geçirdiğinde eline ne geçecek? İnsanları öldürmene gerek var mı?
Timur: Elime bütün dünya geçecek. Bir sürü altınım, esirim, kölem, vezirim olacak. Gerçi bunların hepsi bende var amma o zaman daha çok olacak.
Ah, bu Timur ne kadar da acımasız!
Mete: Yıldırım Bayezid, Osmanlı’nın esir düşen ilk hükümdarı olmak nasıl bir his?
Yıldırım Bayezid: Ordumun bir bölümü tarafından ihanete uğradım. Kader böyleymiş.
Yıldırım Bayezid bunu deyince Timur gülümsedi.
Yıldırım Bayezid: Bu acizliğime mi gülüyorsun?
Timur: Senin ahvaline gülmüyorum, ikimizin hâline gülüyorum. Ben dünyanın hükümdarı, sen Osmanlı padişahı. Benim ayağım topal, senin gözün kör. Asıl kader budur.
Mete: Son bir sualim kaldı!
Bu son sözü biraz kızgın biraz da yüksek bir sesle söylemiştim. Korkmaya başladım çünkü Timur’dan her şey beklenirdi. Böyle bir hata yapmamalıydım. Bana o kadar tahammül etmişti ki artık dayanacağını sanmıyorum.
Timur: Askerler! Götürün bu densizi çadır kafese! Timur'a bağırmak neymiş öğrensin!
Bayezid bana Timur’a çaktırmadan hafif gülümsedi. Ama bu benim başımı beladan kurtarmazdı. Askerler geldiler, beni iki kolumdan yakaladılar ve beni çadır kafese doğru sürüklediler. Ömrümün sonuna kadar burada kalacağımı ise şimdi anladım.
Sizden isteğim şu çocuklarım, torunlarım. Bilmiyorum kaç asır sonra geleceksiniz bu dünyaya amma lütfen Timur’a soramadığım şu sualin yanıtını düşünün:
-Timur, anan senin böyle herkesin korktuğu bir hükümdar olmanı ister miydi?
Sanırım bu soruyu sorsaydım da ahvalim yine aynı olacaktı.
Çocuklarım, torunlarım! Benden size bir nasihat: İki kere düşünmeden zinhar konuşmaya başlamayın. Hele ki karşınızda ki kişi sizden yüksek bir makamdaysa... Benim gibi çadır kafesi boylamayın.
Bu mektubu çadır kafesin tahtalarından ikisinin arasına gizliyorum. Siz bulana kadar iyice korunsun diye...