top of page

Absürt Kapılar Diyarı

  • Rana Kalkan
  • 4 Kas
  • 4 dakikada okunur

Yazar: Rana Kalkan (9 yaşında)

Editör: Azime Nesibe Ustabaşı (14 yaş)


ree

 

Merhaba, ben Rana. Absürt Kapılar Diyarı’nın kurucusuyum. Öncelikle sizlere bu diyarda kimlerin yaşadığını anlatayım. Absürt Kapılar Diyarı’nda elimiz kadar minik minik kapılar yaşıyor. Kimisinin kolu, kimisinin tokmağı yok. Bu yüzden adlarını Absürt Kapılar koydum.

-Bize soydun mu he?

-Sus, yazar benim! Ayrıca senin şu an tokmakla küflü pralingo yeme yarışmasında olman gerekmiyor mu?

 -Yoo..

-Gel buraya!

-Annee geliyoy!

 -Tamam tamam gidiyorum.

Ay, sinirimi bozdu ya. Aaa, siz de mi buradasınız? Hikayenin içinden kaçan kapıyı kovalamaktan sizi unutmuşum. Arada bir kaçıp geliyorlar.

- Anne, ne yapıyoysun?

-Aaa, Fındık. Hoşgeldin!

Fındık, benim evcil kapım. Onu ilk gördüğümdü hikayeden kaçtığını sandım ama meğerse hikâyeden kaçmamış. O günden beridir benimle. Merhaba de hadi:

-Meyaba!

-Hayır, merhaba!

-Meyhaba!

-Aferin, biraz ilerlemişsin. Al bakalım, bir dilim küflü pralingo.

-Teşekküyley.

Kulağa kötü gelebilir ama kapıların en sevdiği yemek küflü pralingodur. Artık hikayeye başlayabiliriz. Zırrr…

-Alo!

-Hikayeye başlamayın. Hazır değiliz!

-Allah Allah, hazırlansaydın. Hem numaramı nereden buldun?

-Hentirnetten.

-Somurtkaniçe, bak seni çatışma karakteri yaptığıma şükret! Yoksa her gün sana bataklığın karşısındaki bahçeden kasırgan otu toplatırdım.

-Öf be, tamam! Hadi görüşmek üzere, demek isterdim ama inşallah görüşmeyiz. Somurtkaniçe’nin araya girişini atlattık, artık hikayeye başlayabiliriz.

Absürt Kapılar Diyarı’nda yağmurlu bir gündü. Yine her zaman olduğu gibi Absürt Kantin’de dünya kadar sıra vardı. Kantinin kapısı küçük ve sabit olduğundan bahçe ve garaj kapıları içeri giremiyordu. Bu minik kapıdan sığamayan kapılar istediklerini alabilmek için kapıdan içeri bağırarak, elden ele şekilde alışveriş yapıyorlardı. İçerdeki ve dışarıdaki kapıların sesleri birleşince dayanılmaz bir gürültü ortaya çıkıyordu.

Absürt kantin cuma günleri fırından yeni çıkmış taze ekmek gibi mis gibi kokarken, perşembe günleri lezzetli pralingonun kötü küf kokusundan geçilmezdi. Aynı tadı güzel fakat kokusu berbat olan karnabahar gibi. Bugün günlerden cumaydı. Her öğrenci sadece bugün satılan çarpma işlemli tostu almak için sıra olmuştu. Çarpma işlemli tost, zihne çarpma işlemlerini hatırlatan leziz mi leziz bir tosttu. Çarpma işleminde zorlanan absürt kapılar cuma günleri kantine akın ediyorlardı.

Absürt Kantinin önündeki sıranın iki katı ise Hayal Satıcısının önünde vardı. Hayal Satıcısına nasıl bir hayal istediğiniz söylüyordunuz,  Hayal Satıcısı istediğiniz hayale göre bir resim ve bir eşya paketliyordu. Şimdi birkaç diyaloğu dinleyelim:

-Hayalci Amca, bana ordan bol beden dersli bir hayal paketlesene!

-Tabii oğlum, buyur.

Yavru kapı paketi açtı. İçinde güzel bir futbol topu resmi ve spor ayakkabısı vardı. Yavru kapı hemen onları giyip top oynamaya çıktı.

-Hayalci Amca, bana da benim dev gibi bir kapı olduğum bir hayal paketler misin?

-Niye böyle bir hayal istedin?

-Hayalci Amca, herkes benimle çeyrek kapı diye dalga geçiyor. Bıktım artık! Biraz büyümek istiyorum.

-Hoyolci Omca, çok açam. Paralingalı hoyal versene.

-Oğlum normal kapıların üç katı ağırlıktasın, aklın hala yemekte, al şunu!

Kantin ve hayal satıcısında durumlar böyleyken sınıfta ise ders işlenmiyordu. Ders boştu. Öğrenciler, bu boş derslerde sarı duvarlarında Absürt Kapılar Diyarı’nın haritası ve Atakapı’nın (Absürt Kapılar’ın lideri) portresi bulunan sınıflarda, dışardan gelen pralingo kokusu eşliğinde sohbet eder ve hayal kurarlardı. Derken sınıf kapısında Somurtkaniçe belirdi. Somurtkaniçe, Somurtkan Hanım’ın kızıydı. O, kimseyi dinlemez ve sadece kendi fikirlerini doğru bulurdu. Boş kaldığı zamanlarda sınıfta kalan cezalı öğrencilerle dalga geçerdi. Kimseyi dinlemediğinden grup çalışmalarında da pek iyi değildi. Annesinin de Somurtkaniçe’den bir farkı yoktu. Küçüklüğünde gittiği çoğu okuldan zorbalık yaptığından atılmıştı. Onun da Somurtkaniçe gibi pek arkadaşı yoktu.

Sınıfa giren Somurtkaniçe, herkesle teker teker dalga geçti. Dalga geçtikten sonra da okul koridorunda dolaşan kapıların tokmaklarını ve kollarını kırdı. Bu da yetmedi öğretmenler odasına daldı. Masanın üzerine çıkıp tüm dosyaları dağıttı. Ardından gururla odadan hiçbir şey olmamış gibi çıktı. Somurtkaniçe, bu yaptığının ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyordu. Eğer bir kapı ağladığında gözyaşı yere düşerse anında taşa dönüşürdü.

Birgün Somurkaniçe’nin yaptıklarına dayanamayan iki kapı ağlayacak hale geldi. Öğrenciler panikledi. Çığlıkları duyan nöbetçi öğretmenler gelip kapıları sakinleştirmeye çalıştırdılar. Ama ne çare. Kapıların gözleri çoktan dolmuştu ve ağlamaya başladılar. Arkadaşları ellerindeki kaselerle gözyaşlarını yakalamaya çalıştılar fakat başarılı olamadılar. O iki masum kapı bir anda taşlaşıverdi. Onları gören yakın arkadaşları koşarak taşlaşmış bedenlerinin yanına gittiler. O anda sınıfa gelen öğretmenin aklına Somurtkaniçe geldi. Sahi, neredeydi o? Sınıf kapısından dışarı baktığında onu başka bir kapı ile dalga geçerken gördü. Onu tokmağından tutup sınıfa getirdi. Ona bir güzel kızıp müdürün odasına postaladı.

Öğretmenler ve taşlaşmış iki öğrenci sınıfta baş başa kalmıştı. Her tarafı taşlaşmış öğrencilerin toprak kokusu sarmıştı. Bunu gören öğrenciler Hayalci Amca’ya gidip umut dolu hayaller alıyordu. Çoğu öğrencinin neden umut paketi aldığını merak eden Hayalci Amca, öğretmenin yanına gittiğinde gördüklerine şok oldu. Bu okulda okuyan kızı da taşlaşmıştı. Koşarak müdür odasına gitti. Somurtkaniçe de oradaydı. Öfkeyle: “Ne yaptın kızıma? Çabuk söyle!” diye bağırdı.

Somurtkaniçe çok korkmuştu. Sesi çıkmıyordu. O da şimdi eziyet ettiği arkadaşları gibi hissediyordu. Fakat kımıldamıyordu. Müdür, onu revire götürmeye karar verdi. Onlar Somurtkaniçe’yi revire götürürken olayı duyan öğretmenler Yüce Kapılar Kitabı’na bakıyordu. On dakikaya aradıklarını buldular. Kitapta bir erkek kapının gözyaşının bir kovada suyla karıştırılarak taşlaşan kapılara dökülmesi gerektiği yazıyordu. Hayalci Amca ve müdür revirdeydi. O zaman çocuklardan almaları gerekiyordu gözyaşını. Fakat erkek öğrenciler “Erkekler ağlamaz” deyip kaçtılar. Bu bencil öğrenciler disiplini hak ediyordu. Fakat birisi arkadaşları dalga geçse bile aldırmadı ve hüngür hüngür ağladı. Bir kaseyi bırakın iki bidon gözyaşı çıktı. Öğretmenler, bu cesur öğrenciyi tebrik etti. Gözyaşlarını kovaya döküp suyla karıştırdılar. Sonra da taşlaşmış bedenlere döktüler ve kapılar anında canlandı.

Müjdeli haberi hemen Hayalci Amcaya ulaştırdılar. Bunu duyan Hayalci Amca sevinçle havaya zıpladı. Kurtarılan öğrenciler başlarına gelenleri duyunca çok şaşırdılar. Ertesi gün Somurtkaniçe okula gelmedi. Çünkü disiplin cezası alacağından korkuyordu. Fakat öğretmeni onun evine gidip Somurkan Hanım’a kızının yaptıklarını anlattı. Annesi kızının suçunu kabullenmek istemese de disiplin cezasından kaçamadılar.

Evet, hikayemiz burada bitti arkadaşlar. Bu arada… Evinize dikkat edin! Hikayemdeki bazı kapılar kaçtılar. Eğer evinizde onları görürseniz elinizi iki kez şaklatıp “Absürt Kapılar Diyarı!” diye bağırın. Oraya geri döneceklerdir. Gelen kapı Somurtkaniçe ise ona karşı ve dikkatli ve sabırlı olun. Çünkü huylu huyundan vazgeçmez. Onu gönderemeden evdeki kapılarınız taşlaşabilir.

 

 

 
 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page