top of page

Son Aile

  • Zeynep DEVECİ
  • 4 Kas
  • 3 dakikada okunur

Yazar: Zeynep Deveci (10 yaşında)

Çizer: Zeynep Bera Tozlu (12 yaşında)

Editör: Zümra Babatürk (12 yaşında)

 

ree

Yıl 2050, yer Güney Kore. Her yerde park edilmiş uçan arabalar, ışınlanma kapsülleri ve envaiçeşit  robot vardı. Tüm sesler mekanikti, ne bir kuş cıvıltısı ne ağaçların rüzgardaki hışırtısı, ne mis gibi lavanta kokusu... İnsan ırkına dair icatları dışında hiçbir şey yoktu. Sadece robotlar ve insanların icatları.

Ama hepsi o  Joung-Him dedikleri kişi yüzünden, o olmasaydı şu anda bu durumda olmayacaktık. O ilk önce sadece robotları geliştiren biriydi. Ama sonra ülkenin başına geçmek için kötü robotlar üretti. Aslında üretmedi yalnızca ülkedeki bütün robotlara casus yazılım yükledi. Bunu basitmiş gibi anlattığıma bakmayın yaptığı şey zor bir işti. Ama bunları gizlice yaptı. Ve başardı, yani kısmen. Çünkü robotlar bırak ona, hiç kimseye itaat etmiyordu. Zalimlerdi, her şeyi küçümserlerdi. Joung-Him de tehlikedeydi. Bu yüzden o da herkes gibi başka ülkelere gitmek zorunda kaldı. Aslında biz de gidecektik.

Biz demişken size kendimi  tanıtmayı unuttum. Ben Sora, Güney Kore'de yaşayan tek ailenin en büyük çocuğuyum. Annem, babam, bir erkek bir de kız kardeşim var. Dediğim gibi aslında biz de gidecektik ama o Joung-Him ve onun yardımcıları da  bizim gibi sona kalmış. Görevliler daha önemli olduğunu düşündükleri için bizim biletlerimizi onlara verdiler. Bizi de yanlarında götürmeleri için onlara adeta yalvardık. Ama bizi dinlemediler. Haksızlığa uğramıştık. İçim alev topu gibiydi. Neyse ki robotlar daha çalışmaya başlamamıştı. O zaman diyeceksiniz robotların böyle olduğunu nereden biliyorsunuz. Çünkü Joung-Him bir kaç robot ile robotların davranışlarını test etti. İşlerin hiç de istediği gibi gitmeyeceğini anladı. Ve sonuç olarak robotların imha edilmesine karar verdi. Bu yüzden yaptıklarını -istemese de- herkese açıklayıp yardım istedi. İnsanlar ilk başta yardım etmeyi düşündüler ama sonra kaçmak daha mantıklı geldi. Çünkü Joung-Him  imha kodunu yanlışlıkla nehre düşürmüştü. Ve yeni bir imha kodu yazmak çok uzun sürerdi. Bu yüzden gittiler  ve bir tek biz kaldık. Biz de hızlıca  evimizden eşyalarımızı , marketten de yiyecek ve bolca su aldık. Güney Kore'nin teknolojiden en uzak köyüne gittik. Bu köyde kimse yaşamıyordu. Orada bize uygun bir ev bulup yerleştik. Robotların çalışmasına iki gün kalmıştı. O iki günde eve daha çok yiyecek, içecek taşıdık. Evimizden almayı unuttuğumuz şeyleri aldık, evi düzenledik. Köydeki diğer evlerden de ihtiyacımız olabilecek şeyleri toparladık. Artık hazırdık. Robotların çalışmasına sadece iki dakikacık kalmıştı. Kardeşlerim Yuong-Ho(erkek) ve Sara(kız) korkuyordu. Onları kucağıma aldım, sakinleştirdim. Ve son 3-2-1... İşte şimdi her yerde dolaşıyorlardı. Kendileri için  yaşam alanı düzenliyorlardı. Şehir toz bulutları içinde yok oluyor, yıkıyorlar, gördükleri en küçük canlıyı yok ediyorlardı. Ormanlar sadece birkaç saat içinde grimsi alana dönüşmüştü.

Artık ben de korkuyordum. Elimizdeki yiyecek ve içeceklerle yaklaşık bir yıl idare ettik. O bir yıl içerisinde çok korkunç bir olay yaşadık. O gün evde "Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe" adlı kitabı üçüncü defa okuyordum. Kardeşlerim birbiriyle oynuyor,  babam koltukta uzanıyor annem ise pencereden dışarı bakıyordu. Derken annem   "Hemen herkes saklanma odasına, koşun, acele edin, robotlar geliyor," dedi. Ben o anlık şaşkınlıkla saklanma odası yerine yatak odasına girdim. Bunu fark ettiğim zaman, artık saklanma odasına girmek için çok geçti. Ben de bu yüzden yatağın altındaki eşya saklama deposuna saklandım. “Dıııızzzttt dızzzt dıııızzzzzzzzz.” Bir ışık geliyordu sanki gözüme, hay aksi hapşıracaktım. Lütfen Allah’ım lütfen lütfen, içimde kalsın sesim. Çok az kalmıştı ki robot geri gitti. Uzaklaşan mekanik sesler duyuyordum. “DIIIZZZZZZZZZZ…” Robotların gittiğinden emin olduktan sonra saklandığım yerden çıktım. Bir de ne göreyim annemler evin her tarafında beni arıyorlar. Neyse ki beni görünce rahatladılar. Gerçekten korkmuştum. Aynı şimdi babam için korktuğum gibi. Niye mi korkuyorum. Çünkü elimizde yalnızca üç-dört günlük yiyeceğimiz kaldı. O yüzden babam yiyecek almaya gidecekti. Tam çıkacakken bir ses duyduk. Ses robotların sesine benziyordu. Babamdan biraz beklemesini isteyip sesi takip ettik, sesin kaynağını bulduk. Telefonumuzdan geliyordu. Telefonun ekranında bilinmeyen numara yazıyordu. Açmakla açmamak arasında kararsız kaldık ama babam açtı. Bir rahatlama ifadesi vardı yüzünde. Hemen telefonu hoparlöre aldı. Başkanla biraz konuştuk, başkan bizi kurtaracaklarını çünkü bir yıllık bir çalışmanın ardından imha kodunu yazdıklarını söyledi. İki gün sonra birden derin bir sessizlik oldu. Robotlar oldukları yere yığılıp kaldılar. Biz de eşyalarımızı topladık ve gerçek evimize yerleştik. Sonraki günlerde insanlar yavaş yavaş geri geldiler. Her şey insanla güzeldi.

Ve ben Sora... Kuş seslerini, yaprağın rüzgardaki sesini, yağmur sonrası toprak kokusunu çok özlemiştim. Teknoloji, icatlar güzel olsa da insanlık için doğru kullanılmadığında yıkıma yol açabiliyor, bunu anlamıştı  tüm Güney Kore halkı. Özlediğimiz her şeye kavuşmuştuk artık. Yeniden merhaba…

 


 
 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page