Adını Kendisi Koyan Tavuğun Köyü
- Zeynep Yaşar
- 10 Ağu
- 3 dakikada okunur
Yazar: Zeynep Yaşar (11 yaşında)
Editör: Nahide Rana Can (12 yaşında)

“Pat!”. Bu sesle uyandım. Gözlerimi açtım ama her yer karanlıktı. Ayağa kalkmaya çalıştım ama kalkamadım. Sonra üzerimdeki ağırlık birden azaldı. Ayağa kalktığımda karşımda Cemal’i buldum. Beni yataktan itip üstüme çıkmış yumurcak. Cemal, benim ortanca kardeşim. Biz üç kardeşiz. En büyükleri benim. Bu yüzden mi bilmem ama, Cemal bana çok bulaşır. Ben Cemal’i kovalarken ezan okunmaya başladı. Camiye gitmeye yeltenmedim bile; çünkü köyümüzde sadece küçük bir cami var ve köy halkı sabah namazını camide kılmak için caminin önünde kamp kuruyor adeta. Saat üçte kalkıp caminin açılmasını beklediklerine yemin edebilirim ama kanıtlayamam. Bu arada ben Dursun. Köyde yaşıyorum. 12 yaşındayım ve 9 yaşından beri namazlarımı tam kılıyorum. Bugün de sabah namazımı mis gibi su böreği kokusu eşliğinde evde kıldım. Bu arada camimiz küçük olsa da köyüme laf ettirtmem. Bazı şehirliler köyleri küçük görüyor ama şehirde bu doğal güzelliğin d'sini bulamazsınız. Ayrıca sorun onlara, şehirde yedikleri her sebzeyi ve meyveyi kendileri mi yetiştiriyorlar yoksa marketlerde satılan hormonlu gıdalara mı kalıyorlar. Onlar organik yumurtaya dünyanın parasını verirken biz yumurtamızı kendi tavuklarımızdan alıyoruz. Sütü ineklerimizden sağıyoruz. Üstüne para verseler şehirde yaşamam. Beton apartmanlardansa mütevazı köy evlerimizi tercih ederim. Azıcık aşım, ağrısız başım. Namazdan sonra anneannemin kendi elleriyle yaptığı su böreğiyle, Sarıkız’ın sütüyle ve Gıtgıt’ın (adını kendisi koydu) yumurtasıyla kahvaltı ettim.
Annem kız kardeşime kilim dokumayı öğretiyordu. Kardeşim Zehra, annemin diktiği bez bebekler için küçük bir kilim dokuduğunu söyledi. Gülümsedim. Zehra büyüyünce annem gibi kilim dokumak, kalbindeki kelimeleri ağzını açmadan motiflerle kilime işlemek istiyor ve şimdiden çalışmaya başladı. Sonuçta, ağaç yaşken eğilir. Bu arada Zehra, babamdan da kemençe çalmayı öğreniyor. Kovamı aldım ve Sarıkız’dan süt sağmaya gittim. O sırada babam da tarlaya gitmek için evden çıkıyordu. Sütü sağdıktan sonra ağacıma merhaba demeye gittim. Köyümüzde her çocuğun bir ağacı vardır. Benimki bir ıhlamur ağacı. Ağacımı çok seviyorum. Kardeşimin de bir dut ağacı var. Ağacına çok bağlı. İsim bile koymuş: Fatma. Gerçi benim ağacımın da adı var. Adını Nasreddin koydum. Ona her gün Nasreddin Hoca fıkraları anlatıyorum. Bugün de anlattım. Eğer yanımda olsaydınız ben fıkramı anlatırken ağaçlarımızın arkasından yemyeşil çimenleri, uzaklardaki dimdik dağları, neşeyle gezen koyun ve keçileri, çobanı görebilirdiniz. Fındık ağaçları da gözünüzden kaçmazdı. Tabii Zehra ve benim ağaçlarımızdan gözünüzü alabilirseniz.
Ağacımla konuşurken birden Temel çıkageldi ve bana “Senin şu kör olasıca kardeşin Cemal pana ne didi biliyon mu daa. Sen horoni tepemiysun didi. Te şu kadarcık poyu var daa. Di ona döverim oni. Sanki siz çok tüzgün tepeysuz daa.” diye bağırdı. Sırıttım. “Ben horon tepeceğum daa. Cemal’in tepemediğu horoni tepeceğum.” Dedi ve çekip gitti.
Eve döndüğümde anneannemi baklava yaparken buldum. Haftaya bayram olduğu için hazırlık yapıyordu. Biz her bayram baklava yaparız. Şehirden akrabalarımızı çağırırız. (Köylüleri küçümsemeyenleri) Ve tüm köy camide bayram namazı kılarız. Tüm köy camiye sığmadığı için çoğumuz seccademizi götürüp kılarız bayramları. Bayramlarda kuşlar daha neşeli cıvıldar, tavuklar daha neşeli gıdaklar. Kurban da keseriz tabii. Kurbanlık hayvanların bakışlarını izlerim ben. Bakışlarıyla adeta "Beni ihtiyaç sahipleri için kestiğinizi biliyorum, teşekkür ederim. Ben size kurban olurum” derler. Anneannemin baklava yapışını izledim biraz. Anneannem köyün en güzel baklavalarını yapar. Gizli malzemenin sevgi olduğunu söyler hep.
Sonra odama geçtim. Odamın penceresinden dereyi görebiliyorum. Harika bir deremiz var. Şırıl şırıl akıyor. Tarlayı da görebiliyorum. Yemyeşil bir manzaram var. Ama bugün kardeşim ve arkadaşlarının neşeyle koşuşturmalarını izledim. Birden siyahlı adamlar gördüm! Şakaydı. Sadece babam tarladan geliyordu. Zehra’nın babama koşuşunu görebiliyordum. Bakışlarında sevgi vardı…