top of page

Arda ve Mine’nin Macerası

  • Fatıma Uludağ
  • 10 Nis
  • 2 dakikada okunur

Yazar: Fatıma Uludağ (9 yaşında)

Çizer: Didar Yüsra Balcı (10 yaşında) Editör: Esma Özyurt (14 yaşında)



Mine ve Arda adında iki kardeş, ormanın bitimindeki tahta kapılı, eski pencereli, büyük bahçeli ve ahşap bir evde yaşıyordu. Arda’nın, adını duyduğu ama hiç gitmediği bir mağara vardı ormanda. Bir gün, annesi ve babasından gizlice ormana gideceğini sadece Mine’ye söyledi. Mine bunu duyunca “Abi, orman çok tehlikeli,” dedi.


Arda ise, “Bana bir şey olmaz,” diye karşılık verdi ve ekledi: “Yarın sabah erkenden yola çıkacağım ama bunu hiç kimseye söyleme,” diyerek sıkı sıkı tembihledi. Mine, “O zaman ben de gelirim,” diye ısrar etti. Arda, sabah erkenden yola koyulacaklarını söyledi. Tam o sırada anneleri Elif Hanım’ın sesi duyuldu. “Yemek hazır!” Akşam yemeğine oturdular. Yemekte çorba ve patates vardı. Babaları Ahmet Bey, “Yarın hava yağmurlu,” dedi. Arda, Mine’nin kulağına eğilip “Yağmurluğunu da valize koy,” dedi. Elif Hanım, “Arda, yemeğini ye oğlum,” dedi ve ardından, yemekten sonra hemen yatağa gitmeleri gerektiğini hatırlattı.


Sabah olunca Arda, “Kalk Mine!” diye seslendi. Mine gözlerini ovuşturup “Sabah sabah ne oldu?” dedi. Arda, “Hani ormana gidecektik?” diye sordu. Mine hemen yataktan fırlayıp yüzünü yıkadı ve birlikte yola çıktılar. Bir süre yürüdükten sonra Mine, “Ben acıktım,” dedi. Bir kayanın üzerine oturup yemek yediler, ardından yola devam ettiler. Karşılarına büyük bir mağara çıktı. Mine’nin korktuğunu fark eden Arda, “Ben korkmam,” diyerek içeriye girdi. Mine de onun peşinden mağaraya girdi. O sırada, anneleri ve babaları, çocuklarının erkenden okula gittiklerini sanıyorlardı. Ancak bir anda şimşek çaktı. Arda, “Sessiz ol!” diye uyardı Mine’yi. Mağaranın içine hızla su dolmaya başladı. Arda, kardeşi Mine’yi kucağına aldı ve bir kütüğe binerek suda ilerlemeye başladılar. Kütük hızla mağaranın derinliklerine doğru sürüklendi.


Sular yavaş yavaş çekildi. Yere baktıklarında minik bir tilki gördüler. Mavi gözleri, ıslak burnu ve yumuşacık patileriyle çok şirindi, fakat bacağından yaralanmıştı. Mine hemen çantasından sargı bezi çıkarıp bacağını sardı “Abi, bu tilki bizim olsun,” dedi. Arda, “Mağaradan çıkana kadar bizimle gelsin,” diyerek Mine’nin teklifini kabul etti. Yola devam ederlerken aniden Arda’nın kafasına bir şey çarptı: bir yarasa! Yarasa, “Beni uykumdan ettiniz,” diye söylenince, Arda ondan özür diledi. Mine de, “Bize mağaranın çıkışını gösterebilir misin?” diye sordu.


Yarasa, “Mağaranın çıkışını bilmem ama isterseniz sizi mağarada gezdirebilirim,” diyerek kanat çırptı. İki kardeş, yarasanın peşine düştü. Mağara çok karanlıktı, bu yüzden Mine abisinin arkasına saklandı. Önde yarasa, ardından Arda ve en arkada Mine yürüyerek mağarayı keşfetmeye başladılar.


Bir süre sonra, büyük bir odada kurulu bir sofra gördüler. Yarasa bile burayı daha önce hiç görmemişti. Anne tilki, yavrusuna yardım ettikleri için onlara harika bir sofra hazırlamıştı. “Hadi oturun,” dedi. Sofraya oturdular. Yemekler harika kokuyordu. Yemekte et ve tavuk çorbası vardı. Mine, “Eline emeğine sağlık,” diyerek tilkiye teşekkür etti. Tam o sırada, anne tilkinin çocuklarının ağlama sesi duyuldu. “Ben çocuklara bakayım,” diyerek sofradan kalktı.


Bu sırada, Arda ve Mine’nin annesi ve babası, çocuklarının evde olmadığını fark ederek hemen jandarmaya haber verdi. Yemekten sonra tilki, Arda ve Mine’yi evlerine kadar bıraktı. Kapıda anneleri onları görünce sarıldı ve “Canım kızım, canım oğlum, neredeydiniz?” diye sordu. O sırada tilkiyi fark etti ve elindeki süpürgeyle ona vuracakken, Mine araya girerek annesine engel oldu ve olan biteni anlattı. Babaları Ahmet Bey, tilkiye ve yavrularına bir yuva yaptı. Böylece, hepsi birlikte kocaman bir aile oldular.

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page