top of page

Bunu Nasıl Anlamadı?

  • Erva Eylül Aydemir
  • 10 Nis
  • 2 dakikada okunur

Yazar: Erva Eylül Aydemir (11 yaşında)

Editör: Emine Yaren Öcal (14 yaşında)



Merhaba ben Bator, adımın Macarca anlamı ise cesur ve ben bir çiftlikte yaşıyorum. Burayı çok seviyorum. Herkesle iyi geçiniyor, ne demek istediklerini kolayca anlıyorum yani leb demeden leblebiyi anlıyorum. Herkesle iyi anlaştığım için herkes bana “patrosko” diyor. Adımın Macarca olması gibi bu lakapta Macarca, lakabımın anlamı ise biraz tatlı olması için patrondan patrosko oluyor. Ben bunu seviyorum ve bundan hiç şikâyetçi değilim. Size bir sır vereceğim hatta bazen sırf bana öyle desinler diye fazladan bir tur atıyorum bahçede.


Size başımdan geçen bir olayı anlatacağım. Aslında kulaklarınızı iyi açın demek isterim ama beni duyamazsınız çünkü ben çook uzaktayım o yüzden gözlerinizi dört açın çünkü gözlerimiz ağıza benzer ve elinizdeki yazıyı okuyarak benimle konuşmuş oluyorsunuz. Neyse, hadi başlayalım!


Ben bir gece koyunlara bakmaya çıkmıştım. Bütün koyunlar oradaydı ama karanlıkta bir çalılığın çıtır çıtır kıpırdadığını gördüm. İsmime ve lakabımın diğer bir nedeni olan cesaretime güvenip çalılığa doğru yaklaştım. “Pıt pıt pıt.” Karşıma iki tilki çıktı biri koyu kahverengi diğeri siyahtı ve bana şöyle dediler: 

-Arkadaşımız bir kulübede yaralandı. Yardım gerekiyor.Yardım eder misin?

Yolu göstermelerini söyleyip peşlerinden gittim. Onlar koşuyordu bu yüzden bende koşuyordum. “Tap tap tap tap” Kış ayında olduğumuz için hava en az -5 dereceydi. Yerler en az 5 metre karlıydı ve üzerimde yünden bir kazak olmasına rağmen çok üşüyordum. Rüzgâr çok sert esiyordu. “Vuuuu” Koşmak çok ama çok zordu ama durmadım çünkü tilkinin yardıma ihtiyacı vardı. Çooook uzun süre koştuk. Güneşin doğmasına az kalmıştı, zaman sürekli akıyordu. “Tik tak tik tak” Bir an önce çiftliğe geri dönmeliydim. Koyu kahverengi tilkiye sürekli daha var mı diye soruyordum, bana asla cevap vermiyor sürekli yanındaki siyah tilkiyle fısıldaşıyordu. “Fışırfars hezele dübele” sesler duyuyordum sadece. Güneşindoğmasına çok ama çok az kalmıştı o sırada bir kulübe gördüm. Siyah tilki:

-Arkadaşımız o kulübede haydi hızlı olalım. Dedi vehızlandık. “Tap tap tap”

Kulübeye girdiğimde yerde bir tilki gördüm. Turuncumsu bir rengi vardı, bir kitaplığın altında kalmıştı ve sadece kafası görünüyordu. Yanına artık koşamadığım için yürüyerek gittim ve hemen kitaplığı kaldırmaya çalıştım. Normalde çok güçlü sayılmazdım ayrıca yorgunluktan iyice güçsüzleşmiştim. Arkamı dönüp tilkilerden yardım isteyecektim ki siyah tilki kapıyı kapattı. “Pat!” Ve kapının önüne oturdu. İçerisi kapkaranlık oldu, yürümeye çalışırken düştüm. “Bam!”Bayılmışım, uyandığımda ağzım bağlıydı ve yumuşak bir yerdeydim. Bir baktım az önce kurtarmaya çalıştığım turuncu tilkinin üstündeyim. Önüme döndüm, siyah kurt:

- Yalan söylemedik yaralı biri var bu kulübede ve o sensin. Dedi.

Sonrasında koyu kahverengi tilki ile bakışıp beraberce üstüme atladılar. “Raaaar!” Beni ısırdıklarında çok uzun bir çığlık attım. “Aaaaaaa!” Artık güneşin doğması önemli değildi. O an anladım bu bir tuzaktı. Çünkü ben bir koyundum ve tilkiler beni yemek istiyordu. O geceden sonra kimse benden haber alamadı.

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page