Asrın İcadı
- Feyza Yılmaz
- 4 Kas
- 3 dakikada okunur
Yazar: Feyza Yılmaz (12 yaşında)
Çizer: Atike Ümmügülsüm Öçalan (9 yaşında)
Editör: Ayşegül Duyar (11 yaşında

Salon çok kalabalıktı. Aynı zamanda gürültülü. Çok heyecanlıyım. Bunun nedeni de ilk defa sahneye çıkıp, konuşma yapacak olmam. Aha! Konuşma yapma saati geldi, sahneye çıktım. Sesim titriyordu. Sesimi kontrol altına aldım ve konuşmaya başladım:
“2049 yılının en gözde icadı: Zaman Makinesi_1. Evet, Türk bilim insanlarının çoookk uzun zamandır yapmaya çalıştığı, fakat birçok denemesinde başarısız olduğu icat. Bu, zamanla oynayan ilk alet! Türk bilim insanları çalışmalara devam ediyor, bu icadı geliştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Şimdi onları sahneye davet ediyorum.”
Konuşmamı bitirdiğim sırada, Türk bilim insanları sahneye çıkmaya başlamıştı. 10-15 kişiydiler. Hepsi sahnede yerini alınca, bilim insanlarına bakarak konuşmaya devam ettim:
“Evet arkadaşlar, icadınız herkes tarafından beğenildi. Şimdi müsaade ederseniz, ben bu icadın ilk deneği olmak istiyorum.” Bilim insanları bir süre birbirlerine baktılar. Ardından içlerinden biri, “Deneyebilirsiniz, biz de uzun zamandır denek arıyorduk.” dedi. Yarı heyecanlı, yarı korkulu bir şekilde, makinenin içine girdim. Aynı kişi bana hangi tuşlara basacağımı gösterdi. “Hangi tarihe gitmek istiyorsun?” diye sordu. Bunu hiç düşünmemiştim, hangi tarihe gidebilirim ki? “50 yıl sonrasına gidebilir miyim?” diye sordum. Adam gidebileceğimi söyledi ve tarih olarak, 2099’u girdi. Sayım başlamıştı, bu ne ya? Uzaya roket mi gönderiyoruz?
Üç…iki…bir… SIFIR!
Başım dönmeye başladı, midem de bulanıyordu. Ne oluyordu acaba? DANK! İşte, şu an 2099 yılındayım! Makinenin kapısı açıldı, dışarı çıktım. Tek bir yeşillik yok, sadece koca koca binalar! Ah, karşımda bir müze var, o tarafa koştum. Müzenin içine girdim, tarihi eserleri sordum. Adam bana gösterdi, çok şaşırdım. “Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?” dedim. Adam benden daha da şaşırdı, “Ne münasebet beyefendi. Tarihi eserlerimiz bunlar işte.” Adam eliyle Play Station 5’i gösteriyordu! Hemen müzeden çıktım. Etrafa bakındım ama hiç insan göremedim. Hava sanki biraz egzoz kokuyordu, yakınlarda araba olması gerekiyordu. Ama ne araba vardı ne de insan. Aklımdan geçirdim, olamazdı değil mi? Gökyüzüne baktım, bin bir tane uçan araba! Hatta onlarla uçan ne olduğunu anlamadığım bir şey daha var. Drona benziyor ama değil. Sanki beni izliyor, üstünde kamera var gibi. Belki de vardır. Ay, ne olduğunu çok merak ettim. Acaba ne?
Demek bu yüzden etrafta hiç insan yok. Sokakta oynayan çocuklar da. Asıl güvenli olduğu için çocukların şimdi sokakta oynaması lazım. Şu an bütün çocuklar kesin evde tablete telefona bakıyorlardır…
Çok susadığımı fark ettim. Bir market bulabilmek için etrafta gezinmeye başladım. Hah, aradığım market. Gittim, marketten bir su aldım ve kasaya geldim.
“Amanın, Bismillahirrahmanirrahim!!!”
Karşımda bir robot, bana gülümsüyordu. Ona çekine çekine suyu uzattım. Gözlerinden çıkan kırmızı bir ışık, pet şişenin üstünde dolandı. Sonra robot başını kaldırıp, “78 TL, 50 kuruş.” dedi. Hiç beklemeden, “Yok artık! Alt tarafı bir su. Bunlar bu kadar pahalandı mı ya?” dedim. Robot, “Komutunuz anlaşılmadı. Parayı ödeyecek misiniz? Yoksa bu suyu başınızdan aşağı boca mı etmemi istersiniz?” dedi. İçimden “Şuna bak ya? Sakin sakin tehdit ediyor bu beni.” diye geçirdim. Fakat bunu söylersem sırılsıklam olacağımı bildiğim için robota bir şey demeden parayı verdim. Hızlıca marketten çıktım ve doğruca makineye gittim. Tuşlarla 2049 yazdım. Kapı kapandı. Yine midem bulanmaya başladı. Dank! Sonunda yaşadığım seneye döndüm. Salondaki herkes alkışlamaya koyuldu. Travma geçirmiş gibi sahneden indim ve bir koltuğa oturdum. Sahnede bilim insanları icatlarının özelliklerinden bahsediyorlardı. O sırada yine susadığımı fark ettim ve elimi cebime götürdüm ki, elime su yerine başka bir şey geldi. Su minicik bir şey haline gelmiş! Demek 2099 yılındaki satılan şeyler cebe konulunca küçülüyor!
Kimse bana “50 yıl sonrası nasılmış?” diye sormadı, ben de kimseye gördüklerimi anlatmadım.


