top of page

Başlangıç: 2025

  • Rana Kalkan
  • 4 Kas
  • 2 dakikada okunur

Yazar: Rana Kalkan (9 yaşında)

Editör: Mustafa Asım Acar (13 yaşında)

ree

Üç yıl önce hepimize bulaşan ve bütün dünya sisteminin baştan yazılmasına sebep olan o grip başlamıştı. Bunun, sonraki hayatımız için bir başlangıç olduğunu nereden bilebilirdik ki? O yıllarda ben ilkokula gidiyordum. Nereden çıktığı bilinmeyen bu grip virüsü o kadar güçlüydü ki neredeyse bir ay okula gidememiştim.  Aradan tam bin doksan beş gün geçti fakat o günlerde yaşadığım olağanüstü şeyler dün gibi aklımda.

Arkadaşım Gökçen ile eski püskü, tebeşir tozu kokan sınıfımızda oturuyorduk. Sınıfta bizim dışımızda bir de Eren vardı. Hapşırıp duruyordu. Tam peçete almak için elini uzatıyordu ki: “Hapşuuu” Doğrusu çok komik görünüyordu. Yerimden kalkıp ona peçete vermeye gittim. Ben peçete koparırken bir kez de benim üzerime hapşurdu. “Ne yaptın ya! Of be üstüm mahvoldu! Ama artık yapacak bir şey yok. Eve gidince üstümdekileri anneme veririm. Bir güzel yıkar.” dedim. Eren çok hastaydı. Öğretmenimiz gelince ona Eren’in çok hasta olduğunu söyledim. Öğretmenimiz ateşine baktı. Gerçekten de ateşi çok yüksekti. Öğretmenimiz ona eve gitmesi gerektiğini söyledi. Eren neredeyse dört hafta okula gelmedi. Geldiğinde sesi hala kısıktı. Sesli okuma yaparken Eren’in sesini artık duyamamaya başlamıştık. Öğretmenimiz, bu durumun gribin etkisi olduğunu söylemişti. Eve gitme saati geldiğinde sıraya geçerken Eren’in, sırasında baygın yattığını gördüm. Korkuyla “Eren bayılmış!” diye bağırdım. Öğretmenimiz kapıdan içeri daldı ve Eren’i kucağına aldı. Onu arabasının arka koltuğuna yatırdıktan sonra hızla hastaneye gittiler.

Eren’in bayıldığı gün cumaydı. Cumartesi günü ben de hapşırmaya başladım. Annem bana mendil yetiştiremiyordu. Ben de Eren gibi dört hafta okula gidemedim ve sesim tamamen gitti. İşte o zaman bu gribin sıradan bir grip olmadığını ve insanların sesini elinden aldığını anladım. Annem benim gibi bütün okulun da hasta olduğunu söyledi. Okulumuzda herkese bulaşan bu hastalık, okullardan mahallelere, mahallelerden şehirlere, şehirlerden ülkemize, ülkemizden de tüm dünyaya çok kısa bir süre içerisinde yayıldı ve herkesin ses telleri koptu.

Annemizin, kardeşimizin, arkadaşlarımızın, öğretmenlerimizin sesini duyamıyorduk. İlk başlarda ilaç ve bitki çaylarının seslerini geri getireceğini sanan insanlar, bunların işe yaramadığını görünce çok telaşlandılar. Sesleri olmadan ne yapacaklardı? Acil bir durum olduğunda 112’ye konuşmadan nasıl haber vereceklerdi? Telaşa kapılan insanlar, hastaneleri doldurup taşırdılar. En büyük tepkiyi parasını sesinden kazanan spikerler, radyo sunucuları, şarkıcılar vermişti. Seslerini geri getirmek için ses teli ameliyatı olmaya çalışan bile oldu. Fakat hiçbirinin işe yaramadığını görünce umutlarını kaybedip bu yeni hayata uyum sağlamaya başladılar. Sesler olmadığından teknolojimiz değişti. Artık günlük dergiler, gazeteler ve işaret dilli daha yaygın hale gelmişti. Dizi ve filmlerin formatları değişmişti. Çünkü sesli dizi ve filmleri izleyemediğimizden okunabilir hallerini telefonumuza veya tabletimize indirip okuyoruz. Yapay zekâ geliştirildi. Öğretmenlerimizin de sesi çıkmadığından konu anlatımlarını yapay zekâ uygulamaları yapıyor, öğretmenlerimiz de konu hakkında alıştırmalar yaptırıyordu. İnsanlar sürekli kitap okuduğundan yazarlık mesleği çok popüler oldu. Artık kimse birbirine hakaret edemiyordu. Fakat insanlar eski hayatlarını özlemeye başladılar. Şarkı söyleyemiyor, eski şarkılar dışında insanların söylediği yeni bir şarkı dinleyemiyorduk. Bilim insanları buna bir çözüm arıyordu ama ne yazık ki bu hastalığın çözümü yoktu ve artık tüm dünyada hayat bu şekilde devam edecekti.

 
 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page