top of page

Bumbu ve Kuku

Fatma Zehra Sevinç

Yazar: Fatma Zehra Sevinç (12 Yaşında)

Editör: Zeynep Asya Fazlıoğlu (14 Yaşında)

Çizer: Meryem Nefes (11 Yaşında)

Hava alışılmışın dışında oldukça soğuktu. Normalde karlı havalar içimdeki kristal tanelerini ısıtırdı. Ama bu sefer sanki farklıydı. Bu seferki soğuk kristal tanelerini ısıtmamış, dondurmuştu. Ben bir şeylerin değiştiğini hissediyordum. Her kış bir çocuk beni yeniden bir araya getiriyor. Ben karlı havalarda ortaya çıkıyorum ve sıcaklıkla birlikte geri gidiyorum. Yani insanların tabiriyle, eriyorum. Evet, doğru bildin! Ben bir kardan adamım ve adım Bumbu. Çocuklar beni yeniden bir araya getirdiğinde dedim ya, bir şeyler değişmişti. Soğuğa rağmen içimde durdurulamaz bir kıpırtı vardı. Ben de gecenin bir yarısı kendime yeni dostluklar bulmak için köyden ayrılıp ormana gittim. Orman köyden daha da soğuktu, eminim dişlerim olsa tir tir titrerdi. Biri beni farkeder diye o kadar korkuyordum ki çok yavaş yürüyordum. O sırada birinin bana seslenmesiyle irkildim. “Hey, kardan adam!”

Arkamda kocaman pembe tüylü bir ejderha duruyord. Hem ejderhalar hem de pembe tüylüsü sadece masallarda olur diye biliyordum. O kadar şaşırmıştım ki öylece bakakaldım. Sonra da titrek bir sesle sordum, “Merhaba, sende kimsin?” Hemen anlatmaya başladı: “Sana da merhaba. Ben Kuku, macerayı çok severim. Normalde Kıbrıs’ta yaşıyordum. Canım sıkıldığı için bir ağacın kenarına uzanmıştım, sonra göç eden kuşları gördüm ve peşlerine takıldım. Sonra da onlara yetişemedim ve buraya iniş yaptım. İşte böyle. Onun hiç arkadaşı yoktu, benim de yoktu. “Arkadaş olalım mı?” dedim. O da hemen “Olur,” dedi. İşte arkadaşlığımız böyle başladı. Aslında biraz tedirgin olmuyor değildim. Ya ateş püskürtürse... O zaman eriyebilirdim. Ama onunla çok yakındık ve bundan vazgeçemezdim. Kuku benden daha çok üşüyordu. "Geldiğim yer çok sıcaktı, burada nasıl yaşayacağım,” dedi. Ben de ona atkımı ve şapkamı verdim.

Biraz küçük oldular ama neyse... Şimdi de karnı acıkmıştı. Burnumdaki havucu da feda edip ona verdim. Bir çırpıda yedi, “Mıımm, güzelmiş,” dedi. Birbirimizi çok sevmiştik. Ormanda günlerce oyun oynadık. Bembeyaz bir rüyanın içindeydik sanki. Kuku’nun karnı acıkınca köye gidiyorduk. Kuku’nun burnu çok hassatı, iki yüz metre ötedeki kokuları hemen alabiliyordu. Nerede bir yiyecek varsa şıp diye buluyordu. Sonra da bir güzel tadını çıkartıyordu. Böyle eğlenceli günlerin ardından atkı ve şapkaya rağmen Kuku’nun hasta olmasını engelleyemedik. Gözleri kızarmaya, burnu akmaya başlamıştı, hapşıracak diye ödüm kopuyordu. Onu köyün veterinerine götürmeye karar verdik. Hava karardığında karlara bata çıka köye indik. Doktorun kapısını çaldık, bu biraz çılgınca bir fikir olsa bile. Doktor kapıyı açtığında kocaman bir ejderha ile konuşan kardan adam görünce çığlığı bastı: “İmdaatt!”

Biz çok korktuk ve hemen ormana doğru koşmaya başladık. Saatlerdir kendini hapşırmamak için zor tutan Kuku bana dönerek; “Daha fazla dayanamayacağım Bumbu,” dedi ve kocaman bir ateş topu ile üzerime hapşurdu: Haapşuu... O an her sene ki kısıtlı ömrüm gözlerimin önünden film şeridi gibi geçmişti. Kuku çok üzüldü. Benim kar tanelerimi eline alarak ağlamaya başladı. İşte Kuku’nun sihirli göz yaşları üzerime düşer düşmez yeniden ortaya çıktım. Bu sefer kristal dostlarımla birbirimize hiç ayrılmayacak kadar sıkı sarılmıştık. Artık hiç erimeyen bir kardan adamdım. Hemen Kuku ile birbirimize sarıldık. Bu günü hiç unutmayacaktım. Kuku artık benim sonsuza dek dostumdu. İyi dostluklar erimez; sihirli kristaller gibi ısınarak her zaman kalpte yaşar...

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page