Yazar: Sude SAYGIN (11 Yaşında)
Editör: Şevval AKBABA (13 Yaşında)
Şef Editör: Yağmur KARACAN
Seher, benim en yakın arkadaşım. Onu çok seviyorum. Neredeyse her gün birlikte oynarız.
O gün yine Seher'le her zamanki gibi oyun oynuyorduk. Salona gidip çay partisi yaptık. Yorulunca da oyunu bırakıp televizyon izlemeye başladık.
O sırada güçlü bir sesle beraber her yer şiddetli bir şekilde sallandı. Duvarlar üzerimize yıkılmaya başladı. Tozdan göz gözü görmüyordu. Seher’in annesi telaşla bizim yanımıza koştu. Bende bir şey yoktu ama Seher’in başından kanlar akıyordu. Annesi onu o şekilde görünce hemen kucağına alıp dışarı doğru koşmaya başladı. Ben de Seher ve annesinin arkasından bütün gücümle koşuyordum. Onu kaybedersem veya bulamazsam diye korkuyordum.
Hava, sisli havalardaki gibi bulanıktı ve etraf çok kötü kokuyordu. Dışarda büyük bir karmaşa vardı. Diğer insanlara çarpa çarpa Seher ve annesini takip etmeye çalıştım. Koşmaya devam ederken sonunda Seherleri gördüm. Hastaneye girdiler. Bende o girdikleri kapıdan girmeye çalıştım fakat kapıyı açamadım. Ama pes etmeyecektim.Binaya girebilmek için başka giriş yerleri aramaya başladım. Hastaneye girmek ve en yakın arkadaşımın yanında olmak istiyordum. Binanın etrafında dört dönerken birden yeni bir gürültüyle sarsıldı her yer.
Hastane binası da gözlerimin önünde enkaza döndü. Her yer toz olduğu için etrafımı göremiyordum. Kalbim yerinden çıkarcasına atıyordu.Hızlıca kapının olduğu tarafı bulmaya ve Seher’e ulaşmaya çalıştım. Fakat tam o sırada kocaman bir beton parçası üzerime doğru düştü. Zor kurtardım kendimi. Ama küçük bir tanesi başıma denk gelmişti. Ve canımı acıtmıştı.
Zar zor enkazların arasında kapının olduğu yeri buldum. Önüne geldiğimde Seher’in annesini ve arkasındaki yıkıntıyı gördüm. Seher’in annesi oradaydı fakat Seher neredeydi? Elindeki küçük pembe ayakkabıyı gördüm.Bir an durdum ve ne olabileceğini düşündüm. Aklıma o acı düşünce geldi. Bu düşünceyi doğrulamamak için enkazın etrafında koşmaya, Seher’i aramaya başladım. Seher’in annesi beni durdurmaya çalıştı fakat onu bunu dinlemeden aramaya devam ediyordum. Neredeyse akşam olmuştu. Zaman bizim için o kadar yavaş ve acı ilerliyordu ki…
En sonunda Seher’in annesi bana şefkat dolu kollarıyla sarıldı ve beni durdurdu. Kollarının arasından kurtulmaya çalıştım ama beni bırakmıyordu. Başımda ki yaraya baktı ve gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Elleriyle başımı okşadı. Her yeri kan içindeydi. Ve birden acı içinde ağlamaya başladı. O kadar derin bir şekilde ağlıyordu ki olan durumu anlamıştım.
Şişmiş, kızarık yeşil gözleri ile bana bakarak "Çakıl sen çok sadık ve cesur bir köpeksin. Biliyorum bu durum hem benim için hem de senin için hiç kolay değil. Nerden bilebilirdik bu zalimlerin evimizden sonra hastaneyi de bombalayacağını. Yavru bir köpek bile bir can nefes alsın diye perişan olurken bunlar hastaları, çocukları öldürüyorlar. Bu zalim İsrail zulmü ile yıkılacak. Bunu sakın unutma." diyerek bana sarıldı.
O an acı ve hüzünle beraber bütün gücümle bağırdım. Kimse beni anlamasa da senin anladığını umarak "Sakın beni unutma olur mu, Can Dostum!" dedim.