Yazar: Feride Ahsen Aktaş (14 yaşında)
Editör: Muhammed Furkan Şen (14 yaşında)
Çizer: Sabiha Ceren Karaçor (11 yaşında)

Özge odasında bilim dergisi okuyordu. Özge bilim dergilerine çok meraklıydı. Sadece bilime değil, uzaya da çok meraklıydı. Bunun hakkında bir sürü araştırma yapar bilgi edinirdi. Okuduğu bilim dergisini bitirdikten sonra bahçeye çıktı.
Bahçedeki salıncağa oturdu ve yavaş yavaş sallanmaya başladı. Okuduğu dergiden öğrendiği bilgileri düşünürken “bip bip” diye bir ses duydu.
Özge, salıncaktan kalktı ve kafasını sağa sola çevirerek seslerin nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Sesler arka bahçeden geliyordu. Özge, yavaş adımlarla arka bahçeye girdi ve seslerin kaynağını aramaya başladı.
Bir anda ortalama bir çocuk boyunda uzay kapsülü gördü. Merakla kapsüle yaklaştı ve incelemeye başladı. Bir süre sonra kapsülün kapısı açıldı. İçinden tuhaf kıyafetli bir uzaylı çıktı. Özge, şaşırmak yerine sevinmişti. Çünkü bir uzaylıyla konuşmayı ve ona sorular sormayı çok istiyordu. Özge, uzaylıya:
“Merhaba, ben Özge. Tanışalım mı?” dedi. Uzaylı, Özge’nin dediklerini pek de anlamış gibi gözükmüyordu. Uzaylı boş gözlerle Özge’ye baktı ve anlaşılmayan bir şeyler söyledi. Özge anlamadığını işaretle anlatmaya çalışırken uzaylı dediklerini anlamadığını anladı ve kolundaki saate benzeyen cihazda bir şeyler yaptı. Ardından cihazını Özge’ye doğru tutup hologram benzeri bir ışık gezdirdi. Özge, daha uzaylının ne yaptığını anlamadan cihazdan bip sesi geldi. Uzaylı, bunu Özge’nin hangi dili konuştuğunu anlamak için yapmıştı. Birkaç saniye sonra Uzaylı’nın aklından geçenleri cihaz Türkçe söylemeye başladı. Cihaz, “Merhaba Özge. Adım Efyala. Ben Duyzebas’tan geliyorum. Aracım bozulduğu için acil iniş yaptım,” dedi.
Özge, “Geri dönebilmen için elimden geleni yapacağım, merak etme,” dedi ve ardından, “Hadi gel bodrumdan alet çantalarını alalım, işe başlayalım,” diye ekledi. Aletleri almaya gittiler.
Aletleri alıp kapsülü tamir etmeye başladılar. Uzun bir süre sorunsuz bir şekilde tamir ettiler. Ancak tamir işleri azaldığı sırada gerekli bir malzemenin eksik olduğunu fark ettiler.
O malzemeyi bulmak için nalbura gitmeleri lazımdı. Özge, kumbarasından biraz para aldı ve nalbura gitti. O sırada Efyala, Özge gelene kadar bodrumda saklanıyordu. Özge’nin Efyala yakalanmadan gelmesi gerekiyordu. Özge, koştura koştura nalbura gitti. Ancak eksik malzeme bu nalburda yoktu. Hemen başka nalburlarda aramaya başladı.
O esnada Efyala, bodruma doğru gelen ayak sesleri işitmişti. Hemen bir şeyler yapmalıydı. Etrafına bakındı ve bir kutu yığını gördü. Onun arkasına saklandı ve görünmemek için iyice büzüldü. Bodruma doğru gelen kişi Özge’nin kardeşi Elif’ti. Elif bodruma kutulardan birini almak için iniyordu.
Tam kutuları almak için elini uzatırken merdivenlerin başından ablasının sesini duydu:
- Elif, ne yapıyorsun bodrumda?
Elif, kutuyu almaktan vazgeçmiş gibi arkasını döndü ve:
- Karton kutu lazım bana, almaya geldim.
Özge, Elif’i oyalamak için:
- Ödevlerini yaptın mı? Önce ödevlerini yap.
- Doğru, ilk ödevlerimi bitirmem lazım.
Efyala ve Özge tehlikeyi atlatmıştı. Şimdi acilen kapsülü tamir etmeleri lazımdı. Beklemeden işe koyuldular ve sıkı çalışarak işi hallettiler. Tamir bitmişti. Özge, Efyala’ya merak ettiği soruları sordu, Efyala cevap verdi derken birlikte vakit geçirdiler.
Sonrasında fırlatma sistemini ve kapsülü hazırladılar. Artık Efyala Duyzebas’a dönebilirdi. Özge ve Efyala vedalaştılar. Bu kısa sürede birbirleriyle çok iyi arkadaş olmuşlardı. Efyala, “Çok teşekkür ederim Özge, kendine iyi bak,” dedi ve kapsüle bindi. Özge de Efyala’ya; “Ne demek, asıl ben teşekkür ederim. Görüşürüz Efyala.” Ve Efyala sessiz modda kalkış yaptı. Özge, bu olanları unutmamak için günlüğüne yazmıştı. “Belki bir gün tekrar karşılaşırız,” demişti kendi kendine...