Ejderha ve Büyülü Ev
- Öykü Cenebağı
- 10 Nis
- 2 dakikada okunur
Yazar: Öykü Cenebağı (9 yaşında)
Çizer: Rabia Betül Koçyiğit (11 yaşında) Editör: Ayza Uç (11 yaşında)

Göl kenarında, etrafı yemyeşil ağaçlarla çevrili üç katlı büyülü bir ev vardı. Bu evin hiçbir özelliği eskimez, dış cephe boyasından çatı kiremitlerine kadar her şey daima yepyeni kalırdı.
Evin küçük sakini Lina, hayvanları çok seven, sarı saçları omuzlarına dökülen, yeşil gözleri ışıl ışıl parlayan bir kızdı. Ailesiyle birlikte bu evde mutlu bir yaşam sürerdi.
Bir sabah Lina, evin boyasının yer yer dökülmeye başladığını fark etti. Hemen annesine sordu: “Anne, neden evimiz eskiyor? Büyüsünü kaybediyor olabilir mi?” Annesi şaşkınlıkla cevap verdi: “Bilmiyorum, güzel kızım. Bu daha önce hiç olmamıştı.” Bunun üzerine Lina, evde olan biteni anlamak için her gün dikkatle gözlem yapmaya başladı.
Bir gün ormanda gezintiye çıkan Lina, büyük bir ejderhayla karşılaştı. Ejderha, parlak siyah pulları ve altın renkli gözleriyle oldukça heybetli görünüyordu. Ancak Lina, ejderhanın mırıldandığı sözleri duyunca hayretler içinde kaldı: “Bu evin büyüsünü çekiyorum. Bakalım fark ettiklerinde ne yapacaklar…” Lina cesaretini toplayıp ejderhanın karşısına çıktı: “Merhaba, benim adım Lina. Evimizin büyüsünü neden çalıyorsun?” Ejderha cevap verdi: “O güce ihtiyacım var. Biz ejderhalar bir zamanlar çok güçlüydük; uçar, ateş püskürtür, insanları korurduk. Ama zamanla bu güçlerimizi kaybettik. Evindeki büyüyü keşfettim. Eski halime dönebilmek için onu kullanıyorum.”
Lina şaşkınlıkla itiraz etti: “Ama bu bizim evimizi mahvediyor! Başka bir çözüm bulmalısın.” Ejderha iç çekerek konuştu: “Belki başka bir yol vardır ama ben bilmiyorum.” Eve dönen Lina, ailesine olanları anlattı. Ancak evin büyüsü hızla kaybolmaya devam ediyordu. Çaresiz kalan Lina, ejderhayla tekrar konuşmaya karar verdi. Onu bulunca şöyle dedi: “Başka bir çözüm bulabiliriz. Lütfen evimizi rahat bırak.” Bu sefer ejderha, Lina’nın teklifini ciddiye aldı ve dinlemeye başladı.
Lina sordu: “Senin ailen var mı?” Ejderha başını öne eğdi. “Var. Ama uzun zamandır konuşmuyoruz.” Lina, “Ailenin yanında olmak istemez misin? İstersen onlarla barışman için sana yardımcı olabilirim,” dedi. Ejderha bir süre düşündü. “Bilmiyorum, benimle barışırlar mı?” diye kaygılandı. Evinin nerede olduğunu bile unutmuştu. Uzun zamandır oraya gitmemişti. Ancak hafızasını zorlayınca hatırladı. Evi, pembe çiçekli ağaçların bulunduğu Saklıkent Ormanı’ndaydı. Ormanda cıvıl cıvıl öten sığırcık kuşlarının sesi ve annesinin pişirdiği mis gibi et kokusu burnunda tütmeye başlamıştı.
Ejderha, Lina’nın teklifini kabul etti. İkili, Saklıkent Ormanı’na doğru yola çıktı. Yol boyunca sığırcık kuşlarının sesi onlara eşlik etti. Sonunda ejderhanın ailesinin evine vardılar. Ejderha heyecanla kapıyı çaldı. Kimse açmadı. Bir kez daha çaldı. Umudu tükenmek üzereydi. O an geçmiş gözlerinin önünden geçti… Ejderha, daha fazla güç aramak için evini terk etmişti. Oysa ailesi ona, “Eskisi kadar güçlü olmasak da birlikte mutlu olabiliriz,” demişti. Ama o, bu sözlere aldırmamıştı.
Tam bu düşünceler içinde kaybolmuşken kapı aralandı. Kapıyı açan annesiydi. Hüzünlü gözlerle oğluna baktı ve sarıldı. Ardından onu ve Lina’yı içeri davet etti. İçeride babası da vardı. Ejderha, başından geçenleri ailesine anlattı. Artık onları daha iyi anlıyordu. Aile, birbirine sıkıca sarıldı. Aralarındaki kırgınlık sona ermişti. Lina, ejderhanın ailesine kavuştuğu için çok mutluydu. Ama en çok, evinin eski haline döneceğini bilmek onu sevindiriyordu.
Ejderha artık daha fazla güç aramaktan vazgeçmişti. Gerçek gücün, ailesiyle birlikte olmak olduğunu anlamıştı. Lina’ya teşekkür etti ve heybetli kanatlarını açarak onu evine bıraktı. Lina’nın evi, eskisi gibi büyülü ve ışıl ışıldı artık ve Lina, ailesiyle birlikte mutlu bir yaşam sürmeye devam etti.