Kalbimdeki Havuzlar
- Beren Boztaş
- 10 Nis
- 2 dakikada okunur
Yazar: Beren Boztaş (9 yaşında)
Editör: Zeynep Asya Fazlıoğlu (14 yaşında)

Merhaba! Ben Meeelis. Bir kuzuyum. Evet, doğru duydunuz. Sizi şaşırtmış olabilirim. Güneş tüylerimin üzerinde gezinirken gözlerimi araladım. Nasıl olur? Burası benim saman dolu rahat mı rahat ahırımda değil, her yerime otların battığı çiftliğimizin bahçesi de değil. Tam ahırımızın önünde gözlerimi açtım. Annemi koyunlardan oluşan upuzun bir sıranın en arkasında gördüm. Zürafa boynuna benzeyen sıra, ahırın kapısından başlıyordu. İçeriye benden kat kat büyük ve 6 yaşında olan koyun Meeerve girdi. Beş on dakika sonra da çıktı. Hem zayıflamış hem de renk değiştirmişti. Bunu ben de istiyordum. Sonra 5 yaşındaki Meeelih ağabey girdi. Ona da aynı şeyler olmuştu. Rüzgârda uçan yaprağa benziyorlardı. Evet evet, ben de istiyordum. Sanırım çiftlik sahibi eskiden güzellik uzmanıydı. Tek sorun, biraz kel görünmeleriydi. Ama olsun, içeri girmek için can atıyordum. Umarım bu kadar koyunun arasında sıraya yaptığım küçücük bir kaynak anlaşılmaz. Tamam tamam, pek de küçücük sayılmaz. Hemen Meeelahat teyzenin arkasına baştan ikinci sıraya geçtim. Meeelahat teyze içeri girdi. Fakat onun işi fazlasıyla uzun sürmüştü. Çıktığında sanki gençleşmişti. Çünkü Meeelahat teyze tam 9 yaşındaydı. Muhtemelen içeride gençlik iksiri vardı. Evet, evet kesin vardı. Veee sıra bendeydi. Fakat çiftlik sahibi beni çanımdan tutup kenara çekti ve içeri 7 yaşındaki Meeeltem’i aldı. Sanırım kaynak yaptığımı anlamıştı. Ben de sıranın en arkasına geçtim. Bekle, bekle bekleee… Sonunda içeri annem girip çıktı ve sıra bana geldi. Tam o sırada çiftlik sahibi, kucağında bir sürü bulutla dışarı çıktı. Bahçeye gelen kamyonete bulutları doldurdu. Kamyonetteki adam da ona bir kâğıt verdi.
Tüm bu olanları anlamanın tek yolu vardı. Koyunların en büyüğü olan deeedeme gittim. Övünmek gibi olmasın ama o buraların en bilge koyunudur.
-Dede, bugün yaşananlar neydi acaba?
-Sevgili evladım, bilgi bir fener gibidir. Karanlıkları aydınlatır. Sen şu an karanlıktasın. Sana ağabeyin yardım edecek. Ama o da farklı bir şeyin karanlığında. Cesaret. Sen ona cesaretinden vereceksin, o da sana bilgisinden…
Pek bir şey anlamasam da ağabeyimin yanına gittim.
-Ağabey, neden beni içeri almadılar?
Diyerek ahırı işaret ettim. Ağabeyim önce yutkundu ve sonra konuştu:
-2 yaşından büyük koyunlar her yıl kırkılır. Yani yünleri kesilir.
Meğersem bulut sandığım şey yünlerimizmiş. Renkleri de mavi değil ten rengiymiş. İçerisi güzellik salonu değil, kâğıt sandıklarım da kâğıt değil, paraymış. Ağabeyim de ilk defa kırkılacağı için endişeliymiş.
Ağabeyim benim karanlığımı bilgisiyle aydınlatmıştı. Ben de ona cesaret vermeliydim. Elimi kalbime götürdüm ve o sırada kalbim bir dolap gibi açıldı. İçeride çeşitli havuzlar vardı. Mutluluk havuzu, heyecan havuzu, cesaret havuzu ve diğerleri… Abim de kendi kalbine dokundu ve onun kalbi de bir dolap gibi açıldı. Benim cesaret havuzumdaki suyun yarısını onun cesaret havuzuna doldurdum. Nasıl yaptığımı bilmesem de abimin karanlığını aydınlatmıştım. Artık o da güzellik merkezine girebilecekti.