Karanlığın İçindeki Işık
- Bahar ASLANER
- 9 Nis
- 3 dakikada okunur
Yazar: Bahar Aslaner (11 yaşında)
Editör: Mustafa Asım Acar (13 yaşında)

Ben Karanlıklar Diyarı Hükümdarı Kraliçesi Pamela. Herkes bu diyarın kötücül olduğunu düşünüyor. “Kocaman göğe kadar uzanan korkunç bir saray, kötü insanlar, her zaman üzerinde kara bulutlar var, şimşekler durmak bilmiyor…” ve dahası. Ama öyle değil bu diyar. Tepede güneş ısısıyla bizi sarıp sarmalar, güzeller güzeli bir şatomuz, içinde de yardımsever ve iyi kalpli insanlar var. Hatta şu an şatodan dışarı baktığımda yemyeşil çimler, babasıyla uçurtma uçuran bir çocuk, köprünün ortasında şelaleye merakla bakan bir kız, birlikte körebe oynayan çocuklar ve ağaçtan elma koparan bir kadın görüyorum. Ama insanlar bu konudan vazgeçmiyor. Bu dünyayı güneş ve ay yönetiyor ama tek ihtiyaçları güneş değil. Her şey iyimser olmak zorunda da değil. İnsanlar görüp bilmeden yargılarlar hep bizi böyle…
Aydınlıklar Diyarı Hükümdarı Kraliçesi Prinpanya insanların onun tarafında olmasından memnun. Ama insanların fark etmedikleri tek şey kitabı kapağına göre yargılamaları. Sıkı durun, hikâye daha yeni başlıyor! Bir gün şatoma on tane asker gönderildi. İkram getirmişlerdi ama Aydınlıklar Kraliçesi gelmemişti. Şüphelenmeye başlamıştım. Çünkü izinleri olmadan mahkum odalarına, okula, çiftliğe ve daha başka yerlere giriyorlar halkıma soru soruyorlardı. Onları odama davet ettim ve şöyle dedim:
- Askerler! Bana neden okula, çiftliğe veya mahkum odalarına girdiğinizi açılayabilir misiniz?
- Sayın Hükümdarım, üzgünüz ama bize bu yetki verilmedi.
- Aydınlıklar Hükümdarı Kraliçesi ve benim aramda saklanan hiç bir şey yok bir kere! Neyin peşindesiniz siz?
- Üzgünüz Kraliçem.
Askerler at arabalarına binip gittiler. Ama bilmedikleri şey, arkalarında benim olmamdı. At arabalarıyla şatolarının yakınındaki sahili geçince yanları ağaçlarla kaplı bir yoldan devam ettiler. Bu onların yolu değildi. Sonra bir asker arabadan inip “Kraliçem buradayız,” diye fısıldadı. “Bir şeyler yakaladınız mı?”
- Evet efendim, mahkumlar suçsuz yere tutuluyorlar. Okulda öğrenciler, çiftlikte çiftçiler çok yorgun.
- Evet! Onların kötü olduğunu biliyordum. Bunu tüm Dünya'ya gösterelim.
Saçma nedenler yüzünden bana bunu yapıyorlar. Sanki onların okulunda yorgun öğrencileri yok, ha! Çok komik... Sonra sevilmediğimi düşünmeye başladım. Sanki kendi halkım bile beni sevmiyormuş gibi. Balkona çıkamaz oldum. Belki bir çocuk beni görür de “Hey! Şuraya bakın. Kötü Kraliçe balkonuna çıkmış bize bakıyor. Ay çok korktuk!” diyecekmiş gibi… İnsanları bu hâle getirmeye utanmıyorlar mı cidden? Aşağılanmak, dışlanmak, küçük düşürülmek ve dikkate alınmamanın büyüğü küçüğü yoktur. Ben bir hükümdarım ama bende bir insanım sonuçta. Evet, harekete geçmem gerekiyordu. Yarın sabah olunca tüm halkı bahçeye toplatıp cesaretimi toplayınca “Ey ahali!” dedim ve olanları anlattım.
- Askerler!
Arkadan sürü hâlinde şatonun iki tarafından askerler geldi. Hata yapan her kimse bedelini yiyeceğe benziyordu. Plan şuydu: Askerler ve ben, savaş ordusu doyacak kadar yiyecekler getirmiştik. Tüm halk oraya geldiğindeyse gizlice kalkıp şatonun arka tarafında bekleyen askerlerin yanına gittim. Onlarla beraber acil durum yeraltı kapısından içeri girdik, bir tane daha kapı vardı. Onu da açınca merdivenlerden üst kata çıkıp şatoya girmiş olduk. Merdivenlerden yirmi ikinci kata ulaşmamız gerekiyordu. Yorgun argın çıkmayı başardık. Çıktığımızda bizi duvar karşıladı, en kenarda alt köşede bir tuğla parçası vardı. Onu çektiğimde duvara kazınmış anahtar sembolünü gördüm. Bu iki şatoda da olan bir semboldü. Anahtar sadece kraliçelerde vardı. Ben de anahtarı yerleştirdim ve duvar asansör gibi açılıverdi. Aydınlıklar Diyarı Hükümdarı Kraliçesi tüm varlığını burada saklardı. Ta ki biz onları alana kadar… Sadece bir altın dolabı bırakmıştık oracıkta çünkü oraya dostluk taşımı koymuştum. Dostluk taşı, ikimizde var olan kalp şeklindeki taşımızdı. Bu, onun tüm varlığını benim aldığımı ve her şeyi bildiğimi ona iletecekti. Daha sonra şatomuza geri döndük. Birkaç gün sonra Aydınlıklar Hükümdarı Kraliçesi şatoma geldi:
- Senden çok özür dilerim Karanlıklar Hükümdarı Kraliçesi Pamela. Tek umut ışığı sadece ben olmak istemiştim. Seni kıskandım. Çok pişmanım ama sen zaten anlamışsın. Al bu dostluk taşının parçasını.
- Seni affettim Prinpanya...
“Teşekkürler!” diye sarıldı bana. Değerli eşyalarını da ona geri verdim. Yani anlayacağınız, kimse kimseden üstün değildir. Dışlayıp yargıladığınız her kimse, hükümdar olsa bile neler yaşadığını bilmemiz gerekir.