top of page
Yusuf Sadık UZUN

Mutsuz Aristokrat

Yazar: Yusuf Sadık Uzun

Editör: Mahinur Karaboğa (9 Yaşında)



1909, sıcak bir yaz günü.

Merhaba, ben Rus bir doktorum. Adım Andrey. Edebiyata önem veririm. Bugün herkesin tanıdığı bir yazar ile tanışacağım. Onun hayranlarından olduğum ve birçok kitabını okuduğum için konuşmamızı kayıt altına almak istedim. Evine doğru yola çıktığımda kalbim küt küt atıyordu. Güzel, bembeyaz duvarlı; yeşil çatılı ağaçların arasında bir evdi. Hafif esen rüzgâr ile evin bahçesinden sümbül kokuları yayılıyordu. Eve girdiğimde eşi kapıda bekliyordu. Onun “Savaş ve Barış” kitabını çok kez düzelttiğini öğrendim.                    

- Merhaba, nasılsınız? Ben doktorunuz Andrey.

 - Pek iyi değilim.

 - Neden peki?

 - Rus halkının çöküntüsü beni hastalığımdan daha beter ediyor.

 - Siz zaten Rus halkına bütün servetinizi verdiniz. Biraz kendinize önem vermelisiniz.

 - Yaptıklarımla mutlu olamıyorum. Hayattaki en büyük pişmanlık, pişman olurum diye

yapmadıklarınızdır.

 - Peki çocukluğunuz nasıl geçti?

 - İyi değildi. Aristokrat (seçkin, soylu) bir ailede doğdum. Annem ve babam  ben küçük yaştayken öldü. Eğitim hayatımın da pek iyi geçtiğini söyleyemem. Öğretmenlerim benle alakalı iyi şeyler söylemezdi.

 - Bildiğim kadarıyla askerliği bırakmışsınız. Neden bırakmıştınız?

 - Kırım savaşında çok fazla asker öldü. O kadar çoktu ki dehşete kapıldım ve askerliği bıraktım.

 - En sevdiğiniz yazar kim?

 - Victor Hugo benim en sevdiğim yazardır.

 - Bir kitap yazmak istesek bize ne tavsiye ederdiniz?

 - Çok gezin. Mesela ben kitaplarımı yazarken Avrupa’nın birçok ülkesini gezdim. Rus köylerinin de çoğunu dolaştım.

 - En  mutlu olduğunuz  bir anınız var mı?

 - Tabii. Rus köylü çocuklarına 13 okul yaptırdığım zaman hepsi çok sevinmişti.

 - Size nasıl hitap edebilirim?

- Benim adım Lev Nikolayeviç Tolstoy.

- Bu kadar olumsuzluğun içinde sizce umut verici bir olay var mı? 

- Tabii ki var, ben 67 yaşındayken bisiklet sürmeyi öğrendim.

- Aa ne ilginç! Ben de bisiklet sürmek istiyordum. Şu anda 81 yaşında olmalısınız. 

- Evet, doğru. Hiçbir şey için geç değildir. İnsan her yaşta bir şeyler öğrenir. Mesela bazı insanlar yemek yapmayı 40 yaşında öğreniyor.

- Bisiklet meselesi belki bir gün seninle alakalı bir şekilde  anılır. 

- Olabilir. Hayatın neler getireceğini kim bilebilir ki?

- Haklısınız. Ben sizi fazla tutmayayım. Yarın görüşürüz.

 

Ben normalde Tolstoy’u tanıyan biriydim ama sorular sormak istedim. Bizzat kendisinden dinleyeyim dedim. Ben 23 yaşındayım. Tolstoy’a hayranım. Bugün Tolstoy’un odasına girdiğimde önümde iki koltuk, bir masa ve masanın arkasında da bir koltuk vardı. Masanın sağındaki duvarda birkaç kitaplık ve koltukta  uzun ak sakalları olan, gözleri kahverengi, beyaz tenli, saçı seyrek bir adam oturuyordu.                                                                                                                                                   

- Ben sizin iyi bir yazar olduğunuzu bildiğim için konuştuklarımızı kayda almak istiyorum. Mümkün müdür? 

- Tabii ki. 

-Teşekkür ederim, belki bu yazı ileride okunur. 

- Belki, kim bilir?

- Şu anda hastalığınızla ilgili bir tedavimiz bulunmuyor. Ama biz küçük bir muayene yapalım.

- Beni kontrol altına alırken “Bedensel ameliyata almak için vücudu uyutmak, ruhen ameliyata almak için uyandırmak gerekir,” dediler. Bunu duyduğumda çok etkilenmiştim.

- Güzel bir kakao kokusu var, kek mi yaptırdınız? 

- Evet, siz de yemek ister miydiniz? 

- Tabii ki, ben de tadına bakayım.

- Ooo. Kakaosu çok iyi.

- Teşekkürler.  Benim bir saat sonra randevum var, gitmem gerekiyor.

- Tabii ki, gidebilirsiniz.

- Bir soru sorabilir miyim?

- Tabii, sorabilirsiniz. 

- Kitaplarınızdan bazılarını sayabilir mısınız? 

- Diriliş, İnsan Ne ile Yaşar, İtiraflarım bunlardan birkaçı. 

- Tolstoy, bu tatlı sohbet için size çok teşekkür ederim. 

- Ne demek, konuşmak iyidir. Ama dinleyen konuşandan daha akıllıdır. 

- Çok haklısınız. Bir sorum daha olacak. 

- Tabii. 

- Hayatta aradığınız bir şey oldu mu?

- Evrensel bir gerçeği aradım evlat.

- Çok teşekkürler, kendinize iyi bakın.

- Görüşürüz.

 

Bu görüşmemizden sonra kendisini iki kere daha ziyaret ettim. Ama sonra başka bir beldede çalışmaya başladığım için görüşemedik. Durumu ağır olduğu için son ziyaretlerimde  konuşamadık. Mutsuz, hâlsiz ve isteksiz görünüyordu. Bir yıl sonra arkadaşlarımla evimde çay içiyorduk. Serin bir sonbahar günüydü. Bahçedeki yapraklar dökülüyordu. Evden çıktığımızda postacı bize üzgün hâlde bir mektup verdi. Mektubu açtığımda çok şaşırdım, Tolstoy ölmüştü. Polis cenazeye gelenleri sınırlandırmaya çalıştı ama başaramadı çünkü Tolstoy’u herkes seviyordu. İ”yi ki onla bu konuşmayı yapmışım,” diye düşündüm. O; sadakatli, cesur ve iyi bir insan olarak anılacak…

 

 

bottom of page