top of page

Annem Beni Bekliyor

  • Zümra Babatürk
  • 10 Ağu
  • 2 dakikada okunur

Yazar: Zümra Babatürk (11 yaşında)

Editör: Atlas Öz ( 11 yaşında) Çizer: Berra Toparlı (10 yaşında)

ree

Sabah, odanın her köşesini dolduran güneş ışığıyla başlıyor. Kuş cıvıltıları var sanıyorum ya da eski bir radyodan yükselen cızırtılı bir türkü. Bilmiyorum. Bazen bu evde sesler kendiliğinden çıkıyor bazen de sessizlik boğazıma kadar çıkarak beni yutacak gibi oluyor. Duvarlarda resimler asılı. Bir tanesinde ben varım, genç halim. Yanımda bir adam, kim olduğunu bilmiyorum ama gözleri tanıdık. O bana gülümsüyor, ben de ona gülümsüyorum. Mutlu görünüyoruz. Belki evlendik? Belki o da gitti?

Her sabah aynı yüzlerle uyanıyorum. Bir kız geliyor hep yanıma saçlarımı okşuyor, çay demliyor, soba gibi sıcak elleri var. Ama ben onun kim olduğunu bilmiyorum. Adını da hatırlamıyorum. Gözleri bazen sulanıyor. Sanki içten içe kırık bir şeyin üzerine basıyor gibi konuşuyor benimle. "Bugün nasılsın?" diyor. Ben ise" Buraya neden geldik?" diye soruyorum. Yüzü donuyor. "Evimizdesin..." diyor sessizce. Ama değilim. Burası benim evim değil. Benim odamda, pencerenin önünde sardunyalar olurdu. Bu odada sardunya kokusu yok. Sadece lavanta torbaları asılı, belki unutmamam için. Ama unuttum. Çok şey unuttum. Belki de her şeyi.

Beni burada tutuyorlar. Ama nazikçe sevgiyle. Onlarca sorum oluyor fakat her defasında başka bir cevaba ulaşıyorum. Kimse bana tam bir şey söylemiyor. Bu da beni şüphelendiriyor. Belki de kaçırıldım.  Bu samimi davranışlar sadece göz boyamasından ibaret. Beni alıp burada, bu yabancı odada saklıyorlar. Bu çok kibar adam ve kadın, beni bir şeyden koruyormuş gibi yapıyor ama ben hissediyorum... Bir şeyler yanlış.   Bu samimi davranışlar sadece göz boyamasından ibaret. Dün gece rüyamda annemi gördüm. Çocuk halimle elimden tutuyordu. Bana şunu söyledi: "Sakın kalma orada Sevim, evine dön. "Rüyalar bazen gerçekleri gösterir. Ben de kararımı verdim. Kaçacağım. Bugün küçük kız , adı neydi,  belki de Melis? çantasını odada unuttu. Anahtar oradaydı. Titreyen elimle aldım. Sessizce merdivenlerden indim, bastığım her tahta sanki ağlıyordu. Kapıdan çıktım.

Soğuk çarptı yüzüme. Temiz hava başımı döndürdü. Ayaklarım nereye gideceğimi bilmeden yürümeye başladı. Bir mahalleden geçtim, mahalle bana yabancıydı ama nedense sol taraftaki köşe bakkalını tanır gibi oldum. Belki geçmişten bir hayaldi. Zihin, bazen geçmişle şimdiyi birbirine karıştırıyor. Hızlı arabaların arasından geçerken birden her şey çok bulanıklaştı. Uzakta bir araba sesi, fren, sonra bir çarpışma. Vücudum yere düştü mü bilmiyorum. Hafifledim sanki. Gökyüzü başımın üstünde dönüyordu. Bir adam koştu yanıma,  panik içinde elimden tuttu.

“Hanımefendi? Beni duyuyor musunuz? ”Gözlerimi açtım. Bileğime baktı. Orada yazıyordu:

Sevim Yalçın, Alzheimer Hastası. Yakınları: Melis Yalçın (Kızı), Mert Yalçın (Eşi).

Demek her şey gerçekti. Unuttuklarım, hatırladıklarım, karıştırdıklarım. Kızım… eşim… evim...

Adam hâlâ bir şeyler söylüyordu. Ama ben onun sesini değil, annemin sesini duyuyordum yeniden.

“Artık eve gel, Sevim…” Gülümsedim. Dudaklarımı hafifçe araladım. Son bir cümle fısıldadım:

“Ben eve gidiyorum, annem bekliyor.”

 

 
 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page