Benim Seyir Defterim
- Zehra Yılmaz
- 10 Ağu
- 3 dakikada okunur
Yazar: Zehra Yılmaz (10 yaşında)
Editör: Mustafa Asım Acar (13 yaşında)
Çizer: Betül Arık (12 yaşında)

Bir Viking tayfasının kaptanı olan babam, her ay onlarla seferlere çıkıyor. En çok gittikleri iki yer var: Norveç ve Finlandiya. Norveç’ten meyve ve sebzeler satın alır ama Finlandiya’nın adalarını yağmalar. O her zaman ben Hilda, annem Noma ve ikiz erkek kardeşim Louis için koruyucu bir aile üyesi olmuştu. Babamı ve işini seviyorum.
Louis, benim canım kardeşim. Birazda ondan bahsedeceğim.
Biz onunla bir bütün gibiyiz. O yokken ben bir hiçim, bunu çok iyi biliyorum. Onunla vakit geçirmek dünyalara bedel. Aramızda hiçbir sırda yok çünkü biz sadece kardeş değiliz, ruhsal olarak birbirimize bağlıyız.
Büyüdüğümüzde, babamızın izinden gittik. Birlikte büyüdüğümüz için birlikte savaşacak, zafer kazanacak veya kaybedecektik. Yani öyle sanmıştım.
İşte size anlatacağım hikâye, beraber yenilebilirlikten uzak bir balık çorbası yaparak başladığımız harika bir gündü. Babam Norveç’e alışveriş yapmaya gidiyordu. Bu sefer yanımızda ailesi için alışveriş yapmak isteyen kasabalılarda vardı. Deniz dalgalı, hava rüzgarlıydı.
Louis ile sohbet ediyorduk.
“Baksana” dedim, “bence şimdi koşmaya başlarsak rüzgârı kesebiliriz.”
“Rüzgârı kesecek kadar güçlü değiliz ki.” dedi Louis.
“Bence bu işi başarabiliriz. Benim ikimize güvenim tam.”
“Benimde rüzgârı kesemeyeceğimize güvenim tam.”
“Sen bunları düşünme, ben rüzgârı sadece kelimeyle keserim!”
“Peki, iddialı. O zaman, yarııış!
Gülerek peşinden koştum. Biz Louis’le hep böyleydik. Birbirimizle sayısız yarış yapmıştık ama hiç durmamıştık çünkü ne olursa olsun hep birlikte kalacaktık.
Ama o gün her şey değişti.
Rüzgâr hızını arttırdı. Denizin derinliklerine düşecekmiş gibi hissettim. Sonra aniden, ne olduğunu anlayamadan aşağı düştü, Louis. Bütün dünya sessizleşti, kulaklarımda sadece rüzgârın uğultusu kaldı.
Beni terk eder gibi kayboldu. Vücudumun içinde bir şey parçalandı, söndü. Gözlerimi sımsıkı kapattım, kendime gelmeye çalıştım. Ama yine de bir türlü anlayamadım; nasıl düşerdi?
Güvertede koşup Louis’in denize düştüğü yere geldim. İşte o sırada, denizde bir elin kaybolduğunu gördüm. Ve belki de son kez onun adını haykırdım.
Sonra babam, herkese geri döneceğimizi söyledi. Ona baktığımda gözlerinin kıpkırmızı olduğunu gördüm. İsveç’e varana kadar ona sarılıp ağladım.
Kardeşim o sırada okyanusun dibindeydi.
Limana vardığımızda babamlar gemiyi limana bağladı.
Ben ise sadece uzaklaşmak istiyordum. O gün uzun bir yürüyüş yaptım. Akşam eve gittim ama canım hiçbir şey yemek istemiyordu.
Günlerim böyle geçiyordu. Yemek yemiyor, az konuşuyor ve geceleri çok az uyuyabiliyordum. Biraz olsun uyuyabildiğim gecelerden birinde bir rüya gördüm.
Louis’le aynı odada oturuyordum. Louis’in yüzü bana dönük değildi.
“Hu huu?” dedim, “Louis?”
Bana döndü. Yüzü yoktu, bembeyazdı. Konuşmadı, ama gözleri olsa o an onları bana dikermiş gibi geldi.
Bağırarak, “Louis sen misin?!” diye sordum. Başını salladı. Ama arkasını döndüğünde, sırtında deniz kabukları olduğunu gördüm. Tam o anda, Louis yavaşça suya dönüştü. Koştum, haykırdım
“Hayır. Gitme. Gitmeee!!” Ama attığım her adımda su bataklığa dönüştü. Ayaklarım ağırlaştı.
Louis’in silüeti buğulu bir sisin içinde eriyip kaybolurken, sadece bir cümle yankılandı boşlukta:
“Beni unutur gibi oldun.”
Bağırarak uyandım. Louis’in yatağına baktım. Oraydı, Louis oradaydı. Nefesimi içime çektim.
“Hilda?” dedi Louis, “İyi misin?!”
Gözlerimi faltaşı gibi açmaktan başka bir şey yapamadım. Louis korkuyla ayağa fırladı.
“Hilda sana ne oluyor? Neden bu kadar…garipsin?”
“Ne? Sen buraya nasıl geldin ki hem?!”
Louis duraksadı. “Nasıl mı geldim?” Yatağımın kenarına oturdu. “Hilda ben hep buradaydım! Bak bu şakaysa, artık hiç komik değil.”
“ŞAKA DEĞİL!” Sesim fazla yüksek çıkmıştı. “Neredeyse iki haftadır yoktun, şimdi gelmiş bir gece odada beliriyorsun, bir de bana şaka yaptığımı mı söylüyorsun? Mademki yaşıyordun, neden daha önce gelmedin? Neredeydin? Nasıl hala hayattasın?”
“Hilda ben hep buradaydım, neyden bahsediyorsun? Neden yaşamayayım ki?”
“Hani gemiden düştün ya Louis.”
“Hilda, yine şey başlamış olabilir mi- şizofreni?”
O anda, beynimde şimşekler çaktı. Şizofreni, tabii ya. Derin bir nefes aldım ama aynı anda gözlerim de doldu. Louis hiç gitmemişti. Ben ise, olmayanı hayal etmiştim.