top of page

Bir Defter Hikâyesi

  • İsra Bilden
  • 10 Ağu
  • 2 dakikada okunur

Yazar: İsra Bilden (12 yaşında)

Editör: Asel Sözer (12 yaşında)

Çizer: Ahmet Yusuf Yılmaz (10 yaşında)

ree

1887/Rusya/İlkbahar

Ben akıl hastanesini temizleyen 12 yaşında bir çocuğum. Bu hastaneye gün içerisinde düzinelerce insan gelir. Kimisi gerçekten hasta, kimisi hasta olmayıp zorla getirilen insanlarla dolu. Ben de hasta olsun olmasın bütün hastalarla konuşur onları tanımaya çalışırım. Ama hastaneye gelen herkes beni tersler, bağırır, çağırır. Ta ki hastaneye Vsevolod Mihayloviç Garşin gelene kadar…

-Merhaba efendim.

- …

- Ben Sergey, temizlikçi Sergey.

- Vsevolod.

- …

- Ne oldu, niye öyle bakıyorsun?

- Bbeenn, cevap vereceğinizi tahmin etmedim de.

- Konuşmam gayet normal bir eylem.

 - Şşey, hayır tabii gayet normal ama benimle konuşan ilk hastasınız da.

- Onların yerinde olsam bende konuşmazdım.

- Ama siz konuştunuz.

- Git buradan velet!

2 GÜN SONRA

-Odanızı temizlemeye geldim. Girebilir miyim?

- Gel!

-…

- Sana o gün söylediklerim yüzünden üzgünüm.

- Önemli değil, alıştım.

- Adım Vsevolod Mihayloviç Garşin. Yazarım. Savaş nedeniyle yazmayı bıraktım ve savaşa katıldım.

- Vayyy be ne havalı! Ne tür şeyler yazıyorsunuz?

- Önemli şeyler değil kısa öyküler.

(O sırada içeri hemşire girer. Hastalarla konuşmamı istemediği için beni odadan çıkarır.)

3 GÜN SONRA

- Girebilir miyim? Hemşireye görünmemem lazım.

- Gel hadi.

- Neden bazen bu kadar sakinken bazen sinirli oluyorsunuz?

- Bak Sergey sende bazen çok soru soruyorsun.

( Hızlıca odadan çıkarım. Kendi kendime konuşur, mızmızlanırım.)

1 GÜN SONRA

- Odanızı temizleyeceğim.

- Bak bana kızgın olduğunu biliyorum ama…

- Ama ne? Bıktım artık insanların beni terslemesinden bu ne ya?! Yok artık soru moru! Kurtuldunuz benden, artık daha huzurlu bir hayatınız var!

Artık duygularımı bir insana açtığım için bir yandan rahatlamış hissetsem de yine de bir hastaya bağırdığım için içten içe kendimi suçlu hissediyordum. Bir süre sessizce Vsevolod bey ile bakıştık. Galiba kızgınlığımın belirtileri gözlerimden fışkırmış olacak, bana bunları söyledi,

- Sana her şeyi en başından anlatsam daha iyi olacak. Benimde senin gibi çok soru soran ve merak eden bir torunum vardı. Seni gördüğüm andandır ona benzetiyorum. Onunla çok büyük bağlar kurduk ama o öldü, senle de bağ kurarsam ve sende gidersen dayanamam.

- Anlıyorum.

- Ailemin hepsi tüberkiloz hastalığı nedeniyle öldü. Ailem gittiğindendir yapayalnız kaldım. Osmanlı ile çıkan savaşa katıldım. 93 Harbi’ne gönüllü olarak katıldım. Bu savaş ruhsal olarak beni çok yordu. Doktor büyük bir depresyon ve travma geçirdiğimi söylüyor. İstersen öykülerimden bir kaçını sana okuyabilirim…

Günlerimiz bu şekilde geçti, Vsevolod bana her gün bir metnini okudu. Hepsi bir birinden güzeldi. Mesela dört yapraklı kırmızı çiçek öyküsünde; kötülüğün bu çiçekte toplandığına inandığı için yatağından fırlayıp kırmızı çiçek yolmaya başladı.

Veya dört gün öyküsü; savaştaki yaralı askerin kendi öldürdüğü düşman askerinin cesedi ile dört gün boyunca siperin içinde geçirdiği zamanı anlatır. Ya da kurbağa geçidi öyküsünde; savaşın anlamsızlığını ve askerlerin yaşadığı zorlukları gerçekçi bir biçimde anlatması gibi…

Ama bu öyküler hayatım boyunca bana anlatılmaya devam etmedi. Çünkü Vsevolod travma ve şizofren dolayı 1888 yılında 33 yaşında St. Petersburg’da, yaşadı binada merdiven boşluğundan kendisini attı. Ama ben ondan öğrendiğim bu bilgileri bir deftere yazdığım için bu bilgileri biliyorsunuz. Yani bir defter hikâyesinden…


 
 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page