top of page

Bir Farklı Camii

  • Hatice Ebrar DÜRÜYEN
  • 10 Ağu
  • 2 dakikada okunur

Yazar: Hatice Ebrar Dürüyen (13 yaşında)

Editör: Dilara Çamur (14 yaşında)

ree

Yaprakların sarardığı meltemin Bursa’nın sokaklarında koşa koşa gezdiği tatlı bir sonbahar günüydü. Horozların bile ötmemiş olduğu bir saatte gözlerimizin altına saltanat kurmuş morluklar ile ulu caminin yolunu tuttuk. Güneş henüz gökyüzünü camgöbeği mavisine boyamamıştı. Bu yüzden telefonumun ışığını açtım. Işığın yayıldığı ortamda tatlı bir kapı görünüyordu. Bu ulu caminin üç kapısından biriydi.


​Çamur bulaşmış ayakkabımı koymak için tahtadan bir rafa uzandım. Onlarca ayakkabı arasında kaybolabilir gibi duruyordu. Derken başımı göğe çevirip kudretli kubbelere göz attım. Sanki üzerimize yirmi tane dağ yerleşmişti. Duvarlarda ise Arapça harfler dikkat çekiyordu. Ünlü bir sanatçı caminin içine sergi açmış gibiydi. Tabii bu harfler sanatçının çiziminden çok daha anlamlıydı.


​Biraz daha camiyi gezmek istedim ve tüm kalabalığı umursamadan caminin ön kısımlarına doğru hoplaya zıplaya ilerledim. Önüme Kabe’nin uzun ve güzel örtüsü çıktı. Camın arkasında sessizce saklambaç oynuyordu. Pek başarılı sayılamazdı. Belli ki camın şeffaf olduğunu bilmiyor gibiydi.


Biraz daha ilerledim. Her caminin olmazsa olmazı mihrabı her zamankinden daha iyi gülümsüyordu. Kıvrımlı kıvrımlı üçgen çıkıntının etrafı altın sarısından hatlar ile süslenmişti. Derken önümden minik çocuklar koşarak geçti ve minbere tırmandılar. Dikkatle onları izledim. Tatlı tatlı merdivenleri çıkıp görevliye görünmemeyi hedefliyorlardı. Tahtadan yapılmış uzun bir minberdi bu. Minberin kenarında ise yuvarlak kabartmalar vardı. Bu kabartmalar güneş sistemini temsil ediyordu. Oysaki bu camii Galileo’nun dünyanın yuvarlaklığı hakkındaki teorisinden önce yapılmıştı.


Heyecanla caminin içerisinde birkaç adım daha attım. Derken gözüm şadırvana takıldı. Hiç caminin içerisine şadırvan olur muydu? Belli ki oluyordu. Bazı insanlar şadırvanda abdest alıyor bazıları saflarda imamın salat getirmesine sessizce bekliyorlardı. Sabah namazı için bol horlamalı uykularını terk etmişlerdi. Bazıları ise ellerinde fotoğraf makinesi ile sağı solu çeken, gezmekten ayakları istifa edecek olan turistlerdi. Aralarında Rusyalısı, Japonyalısı, Meksikalısı ve daha birçok ülkeden gelen insanlar vardı. Belli ki onlarda sabah namazını nasıl kıldığımızı merak etmişlerdi.


Ben aynı gün zamanını bekleyen elinde çekirdeği ile sağı solu izleyip eleştiren dedikoducu teyzecilik oynarken yani insanları eleştiren gözlerle izlerken zaman hızla geçmişti. Belli ki namaz zamanı gelmişti ki “Allahuekber” sesi kulaklarımda çınladı. Sağıma döndüm. Ben hariç tüm safların namaza durmuştu. Bende telaşla aralarına katıldım. Kalbimdeki huzur kıvılcımlarını toparlayıp namaza durdum.


 
 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page