Bir Hikâyenin Hikâyesi
- Hatice Meryem Uygun
- 10 Ağu
- 3 dakikada okunur
Yazar: Hatice Meryem Uygun (10 yaşında)
Editör: Hatice Kübra Çiçek (12 yaşında)

Merhaba, benim adım Cam Güzeli.
Cam Güzeli deyince hemen beni içi boş bir saksı, hiçbir işe yaramayan süs eşyası ya da camlara yapıştırılan sticherlardan zannetmeyin. Çünkü ben anlı şanlı, güzel, narin bir çiçeğim. Benimle konuşan insanları, güneşi ve suyu çok severim. Aslında yerimi çok seviyorum ama nedense bu aralar çiçeklerim hiç açmıyor, yapraklarım soldu ve hiç sağlıklı değiller, toprağım çok kuru, nazik çiçeklerim tomurcuklarından birer birer düştü. Çünkü Minik Ayşe Süreyya Hanım bana gereken bakımı yapmıyor. Benimle ilgilenmiyor, konuşmuyor bile. Çünkü bu zamana kadar gülüp sohbet ettiğimiz canım arkadaşım Ayşe Süreyya'm artık benden sıkıldığını söylüyor. Başka çiçek istiyor. Bana bakıp beni büyütmek yerine,geçen hafta teyzesiyle gittiği pazardaki çiçeği alıp büyütmek istiyor. O çiçeğin renklerinin daha güzel olduğunu ve sanki gökkuşağını andırdığını söyledi bana.Ayrıca bana da o pazardaki çiçek kadar önem verilseydi ben de öyle olurdum.Oysa anneannesi beni geçen yıl doğum gününde ona hediye ettiğinde ne kadar da sevinmişti. Beni görünce gözleri sanki karanlıkta parlayan bir yıldız gibiydi, kalbinin bir kuşun kanat çırpışları gibi pır pır sesini duyabiliyordum. İşte bizim buluşmamız böyle büyülü bir andı.
Ne kadar da çok konuştum değil mi? Sizi de dertlerimle sıktım, başınızı ağrıttıysam özür dilerim sevgili okuyucu... Ama görüyorsunuz ki içim kan ağlıyor, çok dertliyim çok...
Ayşe Süreyya şaşkınlıkla;
-Neler oluyor burda ?! Hey yazar! Evet evet satırlara boş boş bakan yazar sana diyorum! Tüm bunları sen mi yazdın? Sen bu hikayeyi nasıl böyle yazarsın? Cam Güzeli ve ben ayrılmaz ikiliyiz. Bütün dertlerimizi birbirimize anlattık, bütün maceraları birlikte yaşadık, bütün mutluluk ve üzüntülerimizi birbirimiz ile paylaştık. Şimdi sen bizim hakkımızda nasıl böyle hoş olmayan şeyler yazıyorsun? Buna izin veremem.
Cam Güzeli;
-Ahhh Ayşe Süreeya'm iyi ki geldin, sabahtan beri bu yazar bana neler neler dedirttiriyor! Kalbim sızlıyor bu cümleler karşısında. Gerçekten ben böyle bir çiçek değilim, biliyorsun. Bu yazdıkları benim duygularım ve düşüncelerim değil. Biz muhteşem ikiliyiz, aramızdan su sızmaz, sızsa bile durdururuz evelallah!
Yazar;
-Arkadaşalar bu benim metnim, istediğime istediğimi söyletirim. Kimse karışamaz, çok biliyorsanız siz yazar olun istediğiniz gibi yazın! Ben kelimelerin ustası bir yazarım. Harfler, kelimeler ve cümlelerle adeta konser veririm. Harfler, kelimeler benim için bir yapboz gibidir. Onları önce dağıtırım, sonra da dağıtılmış olan parçaları itina ile birleştiririm. Şimdi bu defteri kapatıp, kalemi elimden bırakırsam sizin hikayeniz yarım kalır. Dostluğuz, hayalleriniz, maceralarınız, duygularınız hepsi çöp olur gider! Umarım şimdi beni anlayabilmişsinizdir.
Ayşe Süreyya;
-Sevgili yazar, evet haklısın, sen yazarsın. Ama bu hikaye doğru değil. Bu hikaye benim ve Cam Güzeli'nin mutlulukla dolu hikayesi. Bu hikayeyi bir de bizden dinle sonra karar ver. İstersen defteri kapatıp, kalemi bırakıp bizi yarım bırakabilirsin yada bize hak verip bu hikayeyi mutlu sonla bitirebilirsin. Karar senin!
Yazar;
- Peki o halde size bir şans veriyorum. Buyurun kalem, mürekkep ve kağıt burada.
...
(Ayşe Süreyya ve Cam Güzeli'nin Hikayesi)
Kapının açılma sesiyle Ayşe Süreyya pamuk şeker pembesi ile boyanmış odasına girdi. Odanın duvarlarında kelebek ve çiçek resimleri vardı. Bir sürü kitap, oyuncak ve rengarenk boya kalemleri dizilmişti. Camın önünde güneşi en güzel alan köşede ise; Cam Güzeli duruyordu. Ama sanki yaprakları biraz solmuş gibiydi. Yalnızlık ona yaramamış ve onu çok üzmüştü. Cam Güzeli normade yeşil yapraklı ve çingene pembesi çiçekleri olan muhteşem bir çiçekti. Ayşe Süreyya ise siyah kıvırcık saçlı, zeytin gözlü, fındık burunlu, al yanakları olan güzel ve şirin bir kızdı. Ayşe Süreyya'ya ananesi doğum gününde hediye etmişti onu ve böylece ikisi arasındaki dostluk ve muhabbet başlamıştı.(Tak tak tuk tuk tık tık) Ayşe Süreyya odasına girer girmez büyük bir heyecan ile Cam Güzeli'nin yanına koştu ve nezaket ile onu sevip okşadı, öptü. Kibarca yapraklarındaki tozları sildi, elindeki minik kazma ile Cam Güzeli'nin toprağını havalandırdı. Suyunu verdi ve onunla konuştu. Ayşe Süreyya tüm bunları yaparken aynı zamanda da onun ve Cam Güzeli'nin en sevdiği şarkıyı mırıldanıyordu. Bu şarkı ikisinin şarkısıydı. İkisi arasındaki gizli bir füsundu.
''Canım güzelim Cam Güzel'im, senden başka var mı bu dünyada,
Sen benim en yakın arkadaşım, dostum, sırdaşım...''
Ayşe Süreyya geçen hafta babaannesine ziyarete gitmişti bundan dolayı Cam Güzeli ile ilgilenememiş, onu sulayamamıştı. Kökleri bile buruşmuştu. Cam Güzeli'ni öyle çok özlemişti ki eve dönmek için can atmıştı. Bu ayrılık ikisine de çok zor gelmişti. Ayşe Süreyya Cam Güzeli'ne ''Sen neden böyle oldun canım çiçeğim?'' dedi. Biliyorum bu hafta seni ihmal ettim ama bak şimdi buradayım. Seninle ilgileneceğim, yapraklarını tek tek sileceğim, kuruyan toprağını havalandıracağım. Çünkü sen benim en sevdiğim ve en özel çiçeğimsin... Senden başka yok bu dünyada, tıpkı bizim şarkımızdaki gibi!
Cam Güzeli;
- Ah Ayşe Süreyya'm seni o kadar çok özledim ki... Sen yokken yapraklarım kurudu, toprağım susuz kaldı, minik böcekler tomurcuklarımı istila etti onlarla baş edemedim. Seninle olan sohbetlerimizi özledim, gece uyumadan önce hep seninle yapacağımız muhabbetlerin hayallerini kurdum...
Sevgili yazar işte benim ve Cam Güzeli'nin mutlu hikâyesi böyle, şimdi sen söyle beğendin mi bu hikâyeyi, devam edecek misin bu huzurlu satırlara yoksa bizi çöpe mi atacaksın?
Yazar;
- Ahh Ayşe Süreyya ve Cam Güzeli; sanki bu hikâye en sevdiğim melodi gibiydi. Sizi çöpe atmak mı? Asla! Sizi en güzel hâlinizle yazmaya devam edeceğim...


