top of page

Bu Hikâyeyi Kim Yazacak?

  • Zümra Babatürk
  • 9 Ağu
  • 2 dakikada okunur

Yazar: Zümra Babatürk (12 yaşında)

Çizer: Elif Naz Günay (10 yaşında)

ree

İmdat! Yardım edin! Bizi okuyan kimse yok mu?

 Sayfa hışırdama sesleri duyuluyordu Bir çift göz sayfanın üzerindeydi. “Şşşt! Galiba biri kitabın kapağını açıyor. Sonunda birini bulduk. Ya da biri bizi buldu. Eğer bu satırları okuyorsan, lütfen gitme. Çünkü biz buradayız. Ve burada kötü şeyler oluyor. Yardıma ihtiyacımız var. Şimdi olanları anlaman için yaşananların kısa bir özetini vereceğim. Her şey aslında şöyle başladı:

        Yazarımızın adı Sami’ydi. Güzel bir hayatı vardı. Kelime oyunlarını severdi, yazarken kahve içmeye bayılırdı. Bir gün sabah uyanıp sadece kahve içti. Ve o sabah, B12 eksikliği için içmesi gereken ilacı unutmuştu. İşte zaten her şey o sabah silindi: isimler, olaylar, çatışmalar… puff! Gitti. Sadece biz —karakterler— Arda, Nisa ve Ayşe, hikâyenin ortasında kaldık. O günden bu yana ne hikâye ne kurmaca ne de yazar kalmıştı. Çünkü yazar hikâyeyi yazmayı unutmuştu. İşte böyle, biz hikâyenin en heyecanlı yerinde, yani labirentte mahsur kaldık. Hâlâ okumaya devam ettiğine göre bize yardım etmek istiyorsun demek! Harika! İlk önce bir yapılacaklar listesi oluşturalım:

1.       Eline bir kalem al ve nereye gideceğimizi çiz.

2.       Sonra kurmacayı başlat.

3.       Ve güzel bir sonla bitir.

 

Hadi bakalım, sana güveniyoruz. Kalem hışırtıları duyulmaya başladı bile. Hımm, yeni yol haritamız sayfada belirdi bile. Hey, okuyucu, lütfen dikkat et, yüzümü çizdin, offf! Oh, sil bakalım, yüzümü aferin. Evet arkadaşlar, yolumuz belirlendi devam edelim.

Yürüdük, yürüdük ve karşımıza iki yol çıktı:

1.       Yırtıcı hayvanlarla dolu bir macera

2.       Unutulmuş Kelimelerin Bahçesi

 Bence kesinlikle ikinci yolu seçmeliyiz. Kazamız mübarek olsun kardeşlerim. İleri marş. Girdik bahçeye. Meyveler dallarda asılıydı; ama bu meyveler sıradan değildi. Her biri bir kelimeydi. Dalından koparılan her meyve, unutulmuş bir anlamı taşıyordu. Arda elini uzattı ve “Empati” meyvesini kopardı. O anda etrafındaki hava yumuşadı, sanki herkes birbirini biraz daha iyi anlamaya başladı. Nisa “Yardımlaşma” meyvesini seçti ve tadına baktı. Tatlı ve hafif tuzluydu, tıpkı insanların birbirine yardım ederken hissettikleri sıcaklık gibi. Ayşe ise “Sevgi” meyvesini kopardı; o meyve dallar arasında parıldıyordu. Onu yedikçe, kalpleri bir oldu, birbirlerine daha sıkı bağlandılar.

Derken, bahçenin tam ortasında, kocaman bir ağaç yükseldi. Ağacın yaprakları ışıl ışıldı ve gövdesinde büyük bir kelime yazıyordu: DAYANIŞMA

Bu ağaç, kelimelerin en değerlisi, en güçlü olanıydı. Dayanışma, farklı meyvelerin, farklı anlamların bir araya gelerek oluşturduğu kocaman, sağlam bir kök gibiydi. Arda, Nisa ve Ayşe, o ağacın etrafında el ele tutuştu. Çünkü dayanışmayla ancak zorlukların üstesinden gelinebilirdi.

Ve böylece, unutulmuş kelimeler bahçesinde, kelimeler yeniden hayat buldu. Hikâyemiz de yavaş yavaş yeniden yazılmaya başladı. Çünkü dayanışma, tüm parçaları bir araya getiren en güçlü bağdı.

Bu arada yazara ne oldu derseniz bir ara geldi bu benim hikayem değil deyip geri gitti.

 
 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page