top of page

Eskiden Bu Ranzada On İki Kişi Yatardık

  • Hümeyra İşcan
  • 10 Ağu
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 11 Ağu

Yazar: Hümeyra İşcan (12 yaşında)

Editör: Nahide Rana Can (12 yaşında)

Çizer: Rabia Zeynep Çetintaş (10 yaşında)

ree

Yine o tıkış tıkış ter kokulu odamızda uyandım. Oda mı dedim ben? Baraka demeliydim. Bu küçük yerde bir ranza var ve genellikle 10 kişi uyuyoruz. Bizim ranzamızda annem, babam, ablam, küçük erkek kardeşim, ben, benim yaşımda bir erkek çocuk, annesi ve abisi olduğunu tahmin ettiğim iki kişi, bir tane saçları bembeyaz 100 yaşındaymış gibi görünen kadın ve hiç konuşamayıp uzaklara dalan bir adam var. Aslında burada kimse konuşmuyor, sadece düşünüyor. Konuşmamıza de genelde vakit olmuyor. Eskiden bu ranzada 12 kişi yatardık. Bir bebek ve çok genç görünen annesi vardı. “Bebeğin zaten bu pis, kokuşmuş, bitli, pireli, fareli ve battaniyesiz yattığımız yerde çok yaşaması mümkün değildi” demişti babam. Yaşaması Hitler’in bize bu yerde iyi davranması kadar mümkün bir şeymiş. Hitler kim hiçbir fikrim yok. Çalışırken askerlerden bu ismi sıklıkça duyuyorum ama yine de kim olduğuna dair hiçbir fikrim yok.

Burada dört buçukta askerler bağırıp, zil çalarak bizi uyandırıyor. Hızlıca yatakları ve barakaları topluyoruz. Eğer toplamazsak ceza veriyorlar. Sonra bizi saatlerce ayakta tutup sayıyorlar. Soğuk havada sıcak havada, hiç fark etmiyor. Benim için en zoru soğuk hava. Çünkü sabahleyin dışarda dikildiğimizde annemin ayaz olduğunu söylediği şey yüzünden çok üşüyorum. Zaten kıyafetlerimiz de incecik. Tanrım bizi bu soğuktan koru. Bazen birileri ölüyor veya eksik oluyor, o zamanlarda iki saat daha ayakta duruyoruz. Eğer yorulup oturmaya kalkarsa, askerler dayak atıyor. Bazen de ellerindeki yüksek ses çıkaran silahlarla vuruyorlar. Ranzamızda yatan bebek hastalıktan öldükten sonra annesi de böyle vurulmuş ve ölmüştü. Annem bunlar olunca erkek kardeşimin gözünü kapatıyor. Sayım bittikten sonra bir bardak sıcak suya benzeyen bir kahve veriyorlar. Ama ekmeği asla “kahvaltı” dedikleri bu şeyde vermiyorlar.

Köpeklerinden dahi az yemek verdikleri biz kahve içmemiz biter bitmez çalışmaya başlıyoruz. Bazen sadece çalışmak için çalışıyoruz: ağır bir taşı yerinden alıp uzağa götürüyoruz. Ama çoğunlukla bizi gruplar halinde çalışacağımız yere götürüyorlar. Bu bazen inşaat, taş ocağı; bazense demir yolu, maden, fabrika gibi yerler oluyor. Beş saat aralıksız çalıştıktan sonra saat on iki civarında sözde “öğle yemeğinde” çok sulu bir çorba içiyoruz. Genelde çorbanın içinde bir şey olmuyor ve ekmek de vermiyorlar. Saat birde işimize dönüyoruz. Eğer yavaşlayan veya yorulan olursa şiddet görüp, vuruluyor. Aynı şekilde beş saat tekrar aralıksız çalıştıktan sonra saat altı oluyor.

Çalışma yerlerinden geri döndükten sonra yine uzun bir sayım yapılıyor. Eğer eksik kişi varsa veya bir olay olmuşsa sayımımız saatlerce sürüyor. Saat yedi civarında akşam yemeği yiyoruz. Bu genelde en doyurucu öğün oluyor. Küf tutmuş ekmek ve margarin veya reçel yiyoruz. Ama yine de aç oluyoruz. Bazen çöp karıştırır veya ölülerin ekmeklerini çalarız. Açlık yüzünden çok ölen olur.

Tuvalet… Çok az tuvalet var. Genellikle dışarıdadır ya da “latrika” dediğimiz ortak yerlerdir. Günde bir veya iki kez tuvalete gideriz. Daha fazlasına izin verilmez.

Tuvaletlerimiz taşar ve temizlenmez. Çoğumuzun sabunu olmadığı için yıkanmamız çok lükstür. Tuvalet temizliği yapılmadığı için bitlenme, uyuz gibi cilt hastalıkları çok yaygındır. Hastalanırsanız Tanrı’ya dua etmekten başka seçeneğiniz yoktur. Hastalık yüzünden de çok ölen olur.

Saat sekiz veya dokuzda yatmak için barakaya gideriz, ışıkları söndürürüz. Ama kalabalık ve açlık gibi sebepler yüzünden rahat uyuyamayız. Bazen askerler gece ortasında ani baskınlar veya sayımlar yaparlar. Babamın dediğine göre biz subkamptaymışız yani Auschwitz kampındakiler gibi gaz kamplarında, işkencede ve tıbbi deneylerde ölmezmişiz. Ama yine de her gece yatmadan Tanrı’ya buradan kurtulmak için dua etmemiz gerekiyormuş. Özellikle bana ve kardeşime diyor, çünkü Tanrı çocukların dualarını çok kabul edermiş. Bende her gece yatmadan gözümü kapatıp dua ediyor ve eğer buradan ailemle kurtulursak nasıl bir hayat yaşamak istediğimi Tanrı’ya söylüyorum.


 
 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page