top of page

Kovalamaca Oynamak Ne Eğlenceli Ama!

  • Duru Nihal Çelikbilek
  • 4 Kas
  • 3 dakikada okunur

Yazar: Duru Nihal Çelikbilek (10 yaşında)

Çizer: Rabia Zeynep Çetintaş (10 yaşında)

Editör: Nahide Rana Can (12 yaşında)

ree

Merhaba! Ben Esin. Ne güzel bir adım var değil mi? Annem koymuş adımı. Biz Adana’ya bağlı bir kasabada yaşıyoruz. En yakın arkadaşlarım: Berra, Dersu ve Mert. Her gün dışarıda oyun oynarız. Bazen onlar oyun oynamaktan sıkılıyorlar. 

O zaman ben tek kalıyorum. Neden oynamadıklarını bilmiyorum ama tahminimi söyleyeyim: Mesela biraz fazla kuralcıyımdır, mızıkçıyımdır, gevezeyimdir, ebe olmayı sevmem… Diye düşünüyorlar bence.

Sanırım benden (özellikle son 1-2 haftadır) bıkmış gibiler. Artık benle hiç oynamıyorlar. Kedi görmüş fare gibi kaçıyorlar sanki. 

Oyun oynamak için yanlarına gittiğimde: İşimiz var. Sonra oynarız, deyip benim gitmeme izin verilmeyen yerlere gidip kendileri oynuyorlar.

Bir cumartesi günü Dersu, Berra ve Mert anneleri ve babalarıyla (Bu arada Dersu’nun babası yok. Bir trafik kazasında öldü. 3 yıl önce.) kaçıyorlardı. Ama nereye? 

O sırada uzaktan annemin bana doğru koştuğunu gördüm. 

– Arkadaşların nereye koşuyorlar öyle? Anne babaları da yanlarında, dedi. 

Ben de:

-Bilmem ki. Galiba kovalamaca oynuyorlar. Anne ne olur biz de oynayalım! diye yalvardım. 

Annem:

-Ama Esin… Şey… Bizim hemen acil… diye kaldı. 

- Bana ne! Umrumda değil. Kaç haftadır kimse benle oyun oynamıyor! 

– İyi tamam. Haydi koş!

Annem elinde evden neredeyse her şeyi almıştı:

-Neden onları aldın? diye sordum. 

– Oyunu daha iyi oynayabilmek için, dedi ve koşmaya başladık. Babam da arkamızdan geliyordu. 

Sanırım o da oynuyordu. 

- Baba, sen de mi oynuyorsun? diye sordum. 

Babam:

-Neyi? diye sordu.

-Kovalamacayı. 

Babam anneme anlamaz gözlerle baktı. Annem ona bir şeyler işaret etti. Babam tamam gibi bir işaret yapıp 

- Evet, dedi. 

Ben de:

– Tamam. O zaman daha hızlı koş, ebeleyecekler. Ama sahi ebe kim? dedim. 

Babam:

- Şey ebe mi… Ebe kovalıyor işte! dedi. Biraz sonra arkadaşlarımın yanına yaklaştık. Berra’ya sordum: 

- Nereye doğru kaçıyoruz? 

-Çukurova’ya, dedi. 

-Tamam, dedim. 

Çukurova’ya doğru hızlıca koştuk. Ebeler yaklaşıyor olmalıydı. Bir bahçenin duvarının yanında saklandık ve beklemeye başladık. 

Duvar acayip eskimişti. Sanki yıllardır dişlerini fırçalamamış bir adamın dişleri gibiydi. Kötü bir görüntüsü vardı. Sanırım bahçe de öyleydi. Çünkü insan duvarını temiz tutmazsa bahçesini nasıl temiz tutsun? Değil mi? 

Neden bekliyoruz bilmiyorum ama ebeler nerede? Niye gelip bizi sobelemiyorlar? Yoksa oyun oynadıklarını unuttular mı? 

Aradan yaklaşık 10 dakika geçmişti ki Mert’in babası bize fısıldadı: Çabuk saklanacak başka bir yer bulalım. Babam da Mert’in babasına bir şeyler fısıldadı: Şuradaki elma bahçesi iyi yer. Oraya gidelim. 

Annem bu fikri kabul etti ve koşmaya başladık. Ben ve Berra küçük bir elma ağacına tırmandık. Dersu ve Mert ’de kazma küreklerin olduğu yere saklandılar. Annem ile babam üst üste yerleştirilmiş elma sepetlerinin ardına saklandılar. 

Bir dakika, biz neden saklanıyoruz? Bizim sadece kaçmamız gerek. Ağaçtan atladım. Berra fısıltıyla:

-Esin gel buraya, yakalanacaksın! diye seslendi

Bir şey olmaz. Hem zaten ebeden kaçmamız gerek. Saklanmamız gerekmez ki! dedim. 

Annem de seslendi: 

-Esin gel yanıma ya da çabuk ağaca geri tırman. 

- Yoksa ebe seni yakalar, dedi babam da. (Korkunç ve gizemli bir sesle.) 

- Tamam. dedim. 

Sonra birdenbire yeşil kıyafetli, başlarında kaskları olan, ellerinde uzun ve garip şeyler tutan birkaç adam geldi ve:

-Ya teslim olursunuz ya da vurulursunuz! diye bağırdılar. 

Çimen kostümü giymişlerdi galiba. Yazık! Zorla çimen kostümü giyiyorlar. Çok üzücü! Sanırım ebeler gelmişti. Mert’in babası bağırdı:

-Bize hiçbir şey yapamazsınız!

Sonra şişman, kısa boylu bir adam elindeki uzun şeyi aldı ve bir tuşa bastı. Top gibi bir şey Mert’in babasının karnına isabet etti. Mert’in babası acı içinde inliyordu. 

Mert babasının yanına koştu:

-Baba! diye bağırmaya başladı. Mert’in annesi Mihrimah teyze ağlıyordu. Annem de onu teselli etmeye çalışıyordu. Artık ebe yeşil kıyafetli adamlar değil, Mert’in babasıydı… 

 
 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page