Koş Amine Koş, Dayan Amine Dayan
- Aişe Pınar Şahin
- 25 Eyl
- 2 dakikada okunur
Yazar: Aişe Pınar Şahin (10 yaşında)
Çizer: Aişe Pınar Şahin (10 yaşında)

Merdiven boş! Koş Amine koş, koş Amine koş! Birinci basamak, hoop, ikinci, hoop, sıra üçüncüde, hoop! Aman, anneannem!.. Ne yapacağım ben şimdi? Başka tarafa bakıyormuş gibi yapayım. Başka tarafa bakarsam belki anlamaz. Aaa, şu ne? Böcek mi o, yoksa toz mu? Dün ablamın küçük bir yeri kanayan dizine koydukları şeye benziyor. O pamuktu ama bu belki başka bir şeydir.
Ayy, ablama da çok gıcık oluyorum yaa, ne zaman gülümsesem beni kucağına alıyor. Kucağı sıcak ama çok rahatsız edici. Hem de “Ayy, şu minnoşluğa bakın ya, çok tatlı” diyor ben de onun göbeğini ısırıyorum. O da yere yatıyor ve oyun!.. Bu yüzden gıcık olsam da oyun istediğim zaman ablama yaklaşıp gülümsemem yeterli. Anneannem gitmiş, koş Amine koş!.. Dördüncü basamak, beşinci basamak ve altıncı, hoop! Ayy, kuzen… Kuzen aşağı iniyor! Adı neydi onun, Ayşe miydi, yoksa Fatma mı? Neyse, yedinci basamakta bir poşet var, arkasına saklanabilirim.
Gitti mi? Tamam... Ama şu poşeti de çok sevdim ya, çıngıraklı tavşanımın eve ilk geldiği zaman içinde durduğu poşete benziyor. Yanıma alayım. Çıngıraklı tavşan da nerede acaba? En son yataktaydı. Of ya, uyku saati ne zaman ki? Uyumak istemiyorum. Bu sefer nasıl bir bahane bulsam da uyumasam acaba? Uyku saati gelince, ağlarım! Ya da bunu hep yapıyorum zaten, o zaman… Karnım acıksın! Gurul gurul diye ses çıkarırım, karnım gurulduyor sanırlar. Neyse, devam... Sekizinci basamak, dokuzuncu basamak ve onuncu. Geriye bir basamak kaldı!
Aaa! Olamaz, annem… Koş Amine koş! Beni alacak, kucağa… off… Biraz bağırayım: “Aaaaa, anne! Cık cık cık, haayııı -o sırada annem beni yine sıcacık ve ablamınkinden ziyade çok daha konforlu olan dünyanın en rahat kucağına alıyor ve yere indiriyordu- duuuu! No, oooo! Aiyp, aiyp! Yamaaaa sayııı!” Demek istediğim şuydu “Aah, annee! Cık cık cık, hayır, duuur! No no! Ayıp, ayıp! Yapmaa sakıın.” Ama anlatamamıştım, beni yere indirmişti bile. Anlatamamıştım ama onun ne dediğini anlamıştım. Tam olarak şöyle demişti “Canım kızım beniiim, orası tehlikeli. Bir de omuz kaldırıyorsun ya! Olmaz, sen daha bebeksin, oraya gitmemelisin.”
B planı, başla! “Gurul gurul gurul gurul gurul” Evet, plan işe yaradı! “Kızım sen acıktın mı bakayım? Hadi gel birlikte mama yiyelim.” Çok mutluydum, ta ki mutfaktan içeri adımımı atana kadar. O an işin seyri değişti. Gördüm ki mama hiç sevmediğim bir yemekmiş. Of ya, uyusaydım daha mı iyiydi? Neyse, ok yaydan çıktı bir kere… Dayan Amine dayan! O zaman sıra C planında... Gerçi planı şimdi uydurdum ama olsun. Yemeği ağızdan püskürtme... Peki nasıl yapılıyordu bu ağızdan püskürtme işi, bla bla diye mi? Yook, olmadı. Yoksa rrrrrrrrr diye mi? Yok, bu çok komik oldu, böyle de değil.
Ay, dün yediğimiz yemek ne güzeldi ya. Mandal mıydı, mangal mıydı, öyle bir sey... Komşumuz da gelmişti. Kızının tokası da uçağa benziyordu. Kih kih kiih! Kanatları iki tane üçgen, köşeleri ortada bir daire ile kesişiyor. Bir de iki tane kuyruğu vardı tokanın. Herhalde onlar da uçağın açık kalmış merdivenleriydi…
“Hadi anneciğim, aç ağzını!” Aa doğru ya, ağzımı açmazsam… yemek veremez! Tüm gücümle ağzımı kapalı tutmalıyım. Dayan Amine… dayan dayan! Dayanamıyorum artık, sanırım esniyooo… “haauggvff!” Ohh, rahatladım. Oyy, öğğğk! Bu tat da ne ya! Annem de her fırsatı değerlendiriyor ama. Yemek için açmamıştım ağzımı anne, sadece esniyordum. Bu yemek işini de hiç sevmedim. Neyse, uykum da gelmişti zaten, en iyisi uyuyayım. Yemek yemekten iyidir. Sonuçta ben bir bebeğim…


