top of page

Kurguya Karşı Kurulan Mahkeme

  • Hatice Hira BABUR
  • 10 Ağu
  • 2 dakikada okunur

Yazar: Hatice Hira Babur (13 yaşında)

Editör: Zeynep Neva Yıldız (11 yaşında)

ree

Nisa için “normal” sayılmayacak bir sabaha doğdu güneş. Saatin gıcık sesi odayı doldururken, zorunlu olarak açtı gözlerini. Evet, işe gitmesi gerekiyordu ve patronu affetmeyen biriydi. “Geç mi kaldın? Ekstra mesai!”

Hızla üzerini giyindi. Kahvaltı dediği şey, yalnızca reçelli bir ekmekten ibaretti. Hemen mor duman kızartma makinesindeki ekmeği aldı ve reçeli sürdü. Göz açıp kapayana kadar yedi. Hızla çıkmasına rağmen çağırdığı asansör gitmişti. Yirmi beş katlı binanın yirmi dördüncü katında, somurtarak yeni bir asansör bekliyordu.

Dayanamadı. Merdivenleri inmeye karar verdi. Tamı tamına iki yüz seksen sekiz basamak... Koşarak indi. Otobüsle gidecekti ama merdiven ona dokuz dakikalık bir gecikmeye mal oldu. Otobüs gitmişti. Taksi çağırmaya çalıştı ama hiçbir şirketin elinde boş araç yoktu. Sabah sabah tüm taksiler insanları işe yetiştirmeye çalışıyordu.

Yarım saatlik yol, bir saate uzayacaktı. Mecburen otobüs durağında beklemeye başladı. Aynı senaryonun sürekli tekrarlanması onu çıkmaza sokmuştu. “Kahve alayım bari” dedi ve yakındaki dükkâna yöneldi. Kahveyi alıp durağa döndüğünde, otobüsün geldiğini gördü. Koşmaya başladı ama dikkatsizlikten dolayı, çevresi dubalarla çevrili açık rögar kapağını fark etmedi. Kelimenin tam anlamıyla içine atladı.

“Yeter!” diye çığlık attı. Çevredeki insanlar onu deli sandılar. Birisi itfaiyeyi çağırdı, beş dakika çöp...

Nisa iki elini tuhaf bir biçimde birleştirdi. “Kurgucumla görüşmek istiyorum,” dedi. Etraftakiler şaşkınlıkla birbirine baktılar ama o sırada mor bir duman etrafını çevrelemeye başladı. Ardından daktilo sesleri... Tık tık...

Bir anda konuşmaya başladı: “Beni sen kurguluyorsun değil mi? Neden benim için hep en kötüsünü seçiyorsun? Senin yüzünden son beş gündür fazla mesai yapıyorum ve her gün azar işitiyorum!”

Ben… Cevap vermek zorundaydım: “Hey Nisa! Ben nasıl yazarsam onu yapmak zorundasın. Kafanın estiği gibi davranamazsın. Senin benimle nasıl konuşabildiğin hakkında en ufak bir fikrim olmasa da sen aciz bir karaktersin. Kalemimin yazdığı kaderdir; değiştiremezsin. O yüzden benimle konuşmana dikkat edersen iyi edersin.”

Cevabım Nisa’yı sinirlendirdi ama farkında değildim. Bilmediğim bir şey vardı: Nisa yüksek mahkemeye başvurma hakkına sahipti.

Mor dumana yeniden hükmetti. “Kitap Mahkemesi’ne dilekçe yazmak istiyorum,” dedi. Sonra da şunları söyledi:

-Sayın Kitap Mahkemesi, beni kurgulayan kişi sürekli başıma olumsuzluk çıkarıyor. Bu, kitap kanunlarına göre suçtur. Gereğinin yapılmasını arz ederim.

Nisa, Çase karakteri

Ve dilekçeyle birlikte onu kaplayan duman beni de sardı. Mahkeme çağrısı kabul edilmişti. Karşımda efsanevi üyeler belirdi. Kitap Mahkemesi… Adını duymuştum ama varlığını gerçek olduğunu düşünmemiştim.

Elbette, tahmin edilebileceği üzere… Mahkeme aleyhime sonuçlandı. Yeni odama taşındım. Artık dünyaya siyah, paslı demir parmaklıkların ardından bakıyorum.

Nisa, kesin bir zafer ifadesiyle yüzüme bakarak, bana daha önce söylediğim cümleleri yavaşça tekrar etti. Bu kadar yük gururuma fazla gelmişti. Daha fazla dayanamadım.

Artık ben de hikâyenin bir parçasıydım. Nisa’nın elinde tuttuğu şey... Çok tanıdıktı. Benim daktilom.

Nisa tuşlara istediğini yazabiliyordu. Roller değişmişti. Tam o anda, “Sen bu dünyaya layık değilsin,” dedi. Ve ben… Yok oldum.

Şu an neredeyim bilmiyorum. Hey… Ben çürüyor muyum? Önce parmaklarım sonra kollarım. Hayır, Hayır!

                                                                                                                        

 
 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page