Kuymakta Ne Eksik
- Yusuf Ziya DEMİR
- 10 Ağu
- 2 dakikada okunur
Yazar: Yusuf Ziya Demir (12 yaşında)
Editör: Zeynep Trabzon (11 yaşında)
Çizer: Meryem Nefes (11 yaşında)

Sabahın ilk ışıklarıyla güne merhaba diyen çiçekler, büyüleyici kokularını usulca etrafa salıyordu. Dağların arasından yükselen Güneş eşliğinde kuşlar cıvıldamaya başladı. Derenin akmakta olan suyundan çıkan coşku dolu melodi, kuşlara eşlik ediyordu.
Köyün en güzel yerinde yaşayan Azmıt, köyün en kaslı, en zeki ve en iyi çocuğuydu. Babaannesinin kümesindeki horozun ötmesiyle uyandı. Kahvaltıda ne olduğunu düşündü. Gül desenli kapının arasından sızan yemek kokusu, Azmıt’ı bir anda mutfağa çekti.
Babaannesi “Yemekte kuymak var.” deyince Azmıt, hem sevindi, hem de şaşırdı. Kuymak günü bugün müydü? Tarihe baktı ve bugün babaannesinin, paha biçilemez tadındaki kuymağı yapacağını hatırladı. Harikulade tadının yanında onu özel kılan bir şey daha vardı: Bu kuymağı babaannesi yılda sadece 1 kez yapıyordu çünkü bu özel bir kuymaktı. Malzemelerin her biri, özel olarak üretiliyordu. Fakat bugün bir sorun vardı.
Mısır: Kuymağın en kıymetli maddesi. Azmıt’ın köyündeki uçsuz bucaksız mısır tarlaları, rüzgârın nazik okşamalarıyla dans ederek yaz mevsiminin sonunda hediyelerini vermek için hazır olurlardı. Babaannesi Üveyir, bütün bu fidanları içinde kuymağa en çok yakışacak, damakları çatlatacak o eşsiz lezzeti bulunduranı, yorgun gözlerine rağmen tek bakışta bulurdu. Yani anlayacağınız, mısır vardı.
Tereyağı: Altın değerindeki bulunmaz nimet… Üveyir’in evi, köyün en bereketli otlarının ve en şifalı sularının bulunduğu düzlükteydi. Güneş, bu bölgeye merhamet göstermiş ve sadece ısıtan ışıklarını lütfetmişti. Kışın yağan karların erimesiyle köyün bulunduğu düzlüğe coşkuyla gelen sular, köydeki bitkileri yeşilin bin bir tonuna boyamıştı. Üveyir nenenin inekleri, her gün bu yeşil otlakta otlatılmaktan hoşnut görünüyorlardı. Sabahın ilk ışıklarından başlayarak Güneş’in orayı terk ettiği zamana kadar bol bol otluyor, karınlarını iyice doyuruyorlardı. Yılların verdiği tecrübeyle inekleri âdeta bir bebeği okşar gibi sağan Üveyir nene, bu sütü olağanüstü tereyağını üretmek için kullanıyordu. Yani anlayacağınız, tereyağı vardı.
Yoğurt… İneğin sütünden yapılacağını sandınız değil mi? Evet, ineğin sütünden yapılıyordu. Üveyir, sağdığı sütü evde özenle koruduğu mayayla dualar eşliğinde birleştiriyordu. Daha sonra kadim bilgeliğiyle bekleme süresini saniye aksatmadan, mis gibi bir yoğurt üretiyordu. Yani anlayacağınız, yoğurt vardı.
Peynir sütle yapı- Bekle! Peynir yoktu. Azmıt, babaannesi kuymağı tabağına koyduğunda, kokusundan anında anlamıştı. Biraz oflayıp pufladı ama bunu babaannesine belli etmedi. Üveyir bunu anlasa, kuymağı miyavlayarak ayağında dolaşan kedilere vermekten çekinmezdi.
Mutfağın ahşap çerçeveli küçük penceresinden sızan Güneş ışığı ve bahar çiçeklerinin mis kokusu eşliğinde Karadeniz’in muazzam dağlarını seyrederek kuymağa ekmeğini daldırdı…


