Kırık Dümen
- Nefise Sığırcıoğlu
- 4 Kas
- 2 dakikada okunur
Yazar: Elif Akkuş (10 yaşında)
Çizer: Nahide Rana Can (12,5 yaşında)
Editör: Nahide Rana Can (12,5 yaşında)

Biz tırtıllar Ana ağaçta yaşarız, uzun büyük ve yemyeşil bir çınardır bu. Yaprak favorimizdir. Fakat ben tadını sevmem. Umarım bu sefer lezzetli yapraklar yiyebilirim.
Bugün iki bacaklıların yaprak alanına gidecektik. Yolda sürünürken ben tek kalırım hep. Diğerleri bana yaklaşmıyorlar. Sadece daha ince ve uzun olduğum için.
Biz ergen tırtılların hayali kelebek olmaktır. Her birimiz olacağız da. Rengarenk ve zarif. Kırmızılar, turuncular, maviler ve yeşiller… Bizim koloninin baş kelebeği Sırça, cam gibi şeffaf mavimsi kanatları var. Bizler onun yumurtalarından çıktık. O artık çok yaşlı ama. Onun yerine kızı, yani bizim ablamız olan Yansıma bizlerle ilgileniyor. Su gibi yansıtan kanatları var.
Bu arada tırtıllarda kelebek olunca isim sahibi olunuyor. O zamana kadar isimsiz oluyoruz. Diğerleri de benle dalga geçerken bana İnce diyorlar. Tek ince ben olduğum için karışmıyor...
Yansıma en önden gidiyordu. O bizim gibi sürünmüyordu uçuyordu… O bize işaret edince bizde arkasından geldik. İçimden bir ürperti hissettim, burası ıslak ve toprakları hafif nemli bir yerdi. Her geldiklerinde yağmur yağmış gibi kendine has müthiş bir kokusu vardı. Herkes çok dağılmadan yemeye koyuldu. Bende bir ısırık aldım ve aldığım gibi tükürdüm tadı çöp yemekten de beterdi.
Bir süre sonra koza heyecanı ile her şey unutuldu. Artık kelebek olacaktık! Zarif, renkli … Acaba ne renk olacaktım neye benzeyecektim, ismim ne olacaktı? Ay gibi parlak ve beyaz mı? Bir lale gibi damarlı mı? Mantar gibi benekli mi? Çok mutluydum. Ayrıca benle dalga geçmeyi bile bırakmışlardı. Öyle heyecanlıydık ki! Bir sürü daha kişi kozaya girdi. Ayrıca ilk kelebek kozadan çıkmıştı bile.
Ben de kendime bir dal seçtim ve ters bir şekilde asılıp kendime koza yapmaya çalıştım. Ama olmuyordu. Aklıma Güneş kadar heyecan veren bir fikir gelmişti. Belki de bu güneş değil aydı… Fikrim başkasının kozasını almaktı. Daha doğrusu çalmaktı. Ama mecbur kalmıştım.
Harekete geçtim ve birinin kozasını o başka yere bakarken aldım. Koparmak zor olmuştu. Hemen dala geçip bağladım. Ve içine girdim. Beklemeye başladım. Ama bir türlü olmuyordu. Belki biraz daha fazla zamana ihtiyacım vardı. Dışardan kozayı aradıklarını belirten sesler vardı. Konuşmalara kulak misafiri oldum.
“Kesin İnce almıştır kendi kozasını yapamadığı için. Annesi Bayan Solucan, toprağın altındaki evi yaptığımda çocuğumu alacağım, zaten bir aya biter demişti.” dedi Yansıma
“Evet bugün gelecek” dedi Sırça.
“Şoke olacak ve çok üzülecek, hep kelebek olmak istiyordu.”
“Maalesef evet, ama hayalperest birisi o; hayaller birer haritadır çünkü dümen bile nereye döneceğini bilmeden bir yere varamaz” dedi Sırça bilge bir şekilde.
Ben mi? Ben ise şimdiden şoke olmuştum. Göz yaşlarım akmak istiyordu. Her şeyin yalan olmasından mı yoksa annem ve ablam olarak gördüğüm kişilerin bir yabancıdan bahseder gibi benden bahsetmeleri miydi bilmiyordum.
Bence hayaller bile kırık bir dümen ile bir tekneyi bir yere ulaştıramaz.


