top of page

Rüya Kasabası

  • Naile Nur Ceylan
  • 10 Ağu
  • 3 dakikada okunur

Yazar: Naile Nur Ceylan (13 yaşında)

Editör: Elif Mina Direk (10 yaşında) Çizer: Neval Ece Çank (12 yaşında)

ree

Yekta uyandı. Sıradan bir sabahtı. Babası erkenden işe gitmiş, annesi ise ev işleriyle uğraşıyordu. Her zamanki gibi bugün de rüya görmemişti.  Oysaki Yekta, Rüya Kasabası’nda yaşıyordu. Oradaki herkes rüya görür ama bir tek Yekta görmezdi. Bu durum onu çok yalnız hissettirirdi. Dışarı her çıktığında, okula gittiğinde veya markete uğradığında rüyaları hakkında konuşan insanlara rastlardı. Yekta’nın rüya görmediğini sadece ailesi bilirdi. Rüya görmek için neler yapmamıştı; annesinin verdiği değişik kokulu, iğrenç, çok kötü (say say bitmez) şurupları mı içmemişti? Uyku meditasyonları mı yapmamıştı, uyumadan önce amuda mı kalkmamıştı... Yine de hiçbiri işe yaramadı. Yekta rüya göremiyordu işte!

Bir gün Yekta yine çok üzgündü. Onun üzgün olduğunda gittiği gizli bir yeri vardı. Orada kimsenin gördüğü rüyaları dinlemek zorunda değildi. Yekta evden çıktı, yürüdü yürüdü ve yürüdü. Ardından karşı evin duvarının yanına geldi, çöp kutusunun üzerinden atladı ve çalıların arasındaki tahta kalasın üzerine oturdu. O, burada huzur buluyordu. Etraftaki kuşları izlerken gözüne yan evin penceresi çarptı. Pencere açıktı, Yekta konuşulanlara kulak misafiri oldu.

-Sana söylemiştim, işte bu rüya bereket anlamına geliyor ve…

Yekta daha fazla dinleyemedi, gözyaşlarıyla eve doğru koştu. Burada bile “rüya” kelimesinden kurtulamıyordu.

Yekta sandalyesinde oturmuş, güneşin batışını izliyordu. Artık üzgün olmaktan çok sinirli olmaya başlamıştı. Herkesin rüya görmesini kıskanıyordu. Rüyaları hakkında konuşan kişilerin sohbetine katılamayınca kıskanıyordu. Kendini kasabada tek hissediyordu. Bu duygulara daha fazla katlanmak istemiyordu. Annesinin getirdiği meyve suyunun pipeti ile oynarken aklına çok güzel bir fikir geldi. Pipet, tabii ya pipet! Daha önce aklına bu nasıl gelmemişti? Eğer o rüya görmüyorsa, kimse görmeyecekti!

Yekta çekmecesindeki kumbarasını aldı. İçindeki bayramdan biriktirdiği paraları avuçladı ve markete doğru yola çıktı.

Markete girdi, oradan onlarca kavanoz ve bir sürü pipet aldı. Aklında harika bir planla evin yoluna koyuldu.

Gece olmuştu ve planını uygulama vaktiydi. Evdeki herkesin uyuduğuna emin oldu ve parmak uçlarında odasından çıktı. Dış kapıyı yavaşça açıp dışarı gitti. Başta yapsam mı yapmasam mı diye düşündü ama kararını vermişti. Kıskançlık onun gözünü kör etmişti. Yekta diğer evlere gizlice girdi, zaten çoğunun penceresi açıktı. Pipetini aldı, yatan kişilerin başucuna gitti ve pipetle onların rüyasını çekti.

HÜÜPPPP…

Ardından o rüyaları da ayrı ayrı kavanozlara doldurdu. Yekta bunu yaparken insanların rüyaları dışında başka şeyleri de gördü. O kavanozların içinde duygular, düşünceler ve hayaller de vardı. Rüyalarımız sadece bir görüden ibaret değildi. Aynı zamanda bizim kişiliğimizi de yansıtan birer mucizelerdi. Yekta da mucizeye sahip olmadığı için kimsenin sahip olmasını istemedi. Birkaç günde bütün kasabayı dolaştı ve herkesin rüyasını o kavanozlara hapsetti. Ardından o kavanozları da dolabının en gizli köşesine koydu.

O birkaç gün boyunca kimse rüya görmedi. Hepsi çok şaşkındı. Rüya Kasabası’nda nasıl rüya göremiyoruz diye düşündüler. Yekta ise bu birkaç gün boyunca çok mutluydu. Hayatında hiç bu kadar mutlu olduğunu hatırlamıyordu. Fakat bu birkaç gün birkaç haftaya dönüşünce insanlar kim olduğunu unutmaya başladı. Çünkü o kavanozlarda insanların kişiliği de vardı. Duygularımız, düşüncelerimiz... Aslında hepsi bizim kim olduğumuzu, benliğimizi oluşturur ve benliğimiz ise özümüzü oluşturur. Rüya bir elma ise, insanlar ve duyguları da çekirdeğidir. Çekirdek olmazsa, elma da olmaz. İnsanlar somurtuyor mutluluğun m’sini bile hatırlamıyorlardı. Yekta da dahildi onlara. Ailesini, sevdiklerini bu durumda görünce çok hüzünlenmişti. Kasaba bir yere doğru gidiyordu ve bunu ancak Yekta durdurabilirdi.

Bir gece, Yekta o kavanozları dolabında çıkardı, pipetleri aldı ve göz yaşları içinde rüyaları insanlara geri üfledi. Doğru şeyi yaptığını düşünüyordu.

FUUU…

İki gün içerisinde herkes eski haline dönmüştü. Kimse başkası gibi davranmıyor ve kimse mutsuz değildi. Ama Yekta’nın herkese bir açıklama borcu vardı. Yaptıklarını duygularını, düşüncelerini anlattı. Kasabalılar da onu affetti ama içlerinden biri söylemeden duramadı:

-Fakat biz her gün rüya görmüyoruz ki, dedi.

Diğerleri de onu destekledi:

-Evet bu doğru.

-Evet hatta ben de hiç rüya görmüyorum.

-Ben en son bir ay önce rüya gördüm.

Yekta bu söylenenler karşısında şaşırmıştı. Duyduklarını sindirmeye çalışırken bir diğeri:

-İstersen rüyalarımızın bir kısmını seninle paylaşabiliriz.

Yekta bunu duyunca mutluluktan havalara uçtu. Onların da izniyle rüyalarının bir kısmını pipetle çekti, bardağa koydu ve yatmadan önce içmeye başladı. Artık amuda kalkmasına veya meditasyon yapmasına gerek kalmamıştı. Uyumanın ve rüyaların keyfini çıkardı.

 

 
 

©2022, Dergi Mudita, her hakkı saklıdır.

bottom of page